Ceza Hukuku

Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası (TCK md. 155)

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Cezası ve Şartları

Güveni kötüye kullanma suçu, kişinin kendisine duyulan güveni ihlal ederek, zilyetliği devredilen bir mal üzerinde devir amacına aykırı tasarruflarda bulunması veya bu devir olgusunu inkar etmesiyle oluşan bir malvarlığı suçudur. (TCK m. 155). Bu doğrultuda; TCK m. 155 hükmünde, güveni kötüye kullanma suçu ve cezası düzenlenmiştir. Bu durum, kişilerin aklına güveni kötüye kullanma suçu ve cezası nedir? güveni kötüye kullanma suçu şikayete tabi mi? gibi soruları getirmektedir. Özellikle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma gibi nitelikli haller, cezanın ağırlaşmasına neden olabilmekte ve bu da TCK 155 2 nedir? sorusunu gündeme taşımaktadır.

Bu sebeple; güveni kötüye kullanma suçu nedir?, güveni kötüye kullanma suçu cezası ne kadardır? güveni kötüye kullanma TCK sistematiğinde nerede yer alır?, avukatın güveni kötüye kullanma suçu cezası farklı mıdır? görevi kötüye kullanma suçu ile farkları nelerdir? görevi kötüye kullanma suçu tck 257 ile TCK md. 155 nasıl ayırt edilir? vb. birçok soruya cevap vereceğiz. Ayrıca;… vb. birçok konuyu açıklayacağız. Ayrıca; hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, soruşturma ve kovuşturma aşamaları, etkin pişmanlık, uzlaşma, HAGB, erteleme ve zamanaşımı gibi birçok konu açıklayacağız. Dolayısıyla; güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin konuları detaylı bir şekilde ele alarak, güveni kötüye kullanma suçunu farklı yönleriyle incelemiş olacağız.

Ayrıca; güveni kötüye kullanma suçu ve ceza hukuku hakkında detaylı bilgi almak için ceza huku yazı arşimizi inceleyebilirsiniz. Dilerseniz de, uzman ceza hukuku avukatları ile iletişime geçerek hukuki danışmanlık alabilirsiniz.

İlgili Yazımızın İçeriği

Güveni Kötüye Kullanma Nedir?

Güveni kötüye kullanma, bir kimsenin kendisine duyulan güveni hiçe sayarak, belirli bir amaçla zilyetliği kendisine devredilmiş olan başkasına ait bir mal üzerinde, zilyetliğin devri amacı dışında kendi veya başkasının yararına tasarrufta bulunması ya da bu devir olgusunu inkar etmesidir. Bu amacın ise, muhafaza veya belirli bir şekilde kullanma olması mümkündür. Bu kapsamda; güveni kötüye kullanma, halk arasında “emniyeti suistimal” olarak da bilinmektedir.

Dolayısıyla; bu eylem, mal sahibinin mülkiyet hakkını ihlal etmektedir. Aynı zamanda; taraflar arasındaki güven ilişkisini de temelinden sarsmektedır. Ayrıca; malın zilyetliğinin, yani fiili hakimiyetinin, faile hukuka uygun bir şekilde ve rızai olarak devredilmiş olması, bu suç tipinin temel başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Böylece; güveni kötüye kullanma bu meşru başlangıcın ardından, failin kendisine tanınan yetki ve güven sınırlarını aşması ile vücut bulmaktadır.

Güveni kötüye kullanma; temelde, malın zilyetliğinin faile rızai bir şekilde devredilmesiyle başlamaktadır. Ancak; fail, bu rızanın ve güvenin sınırlarını aşarak hukuka aykırı bir eylem gerçekleştirir. Bu yönüyle, hırsızlık veya dolandırıcılık faaliyetlerinden ayrılmaktadır. Çünkü; hırsızlıkta mal, sahibinin rızası olmaksızın alınmaktadır. Diğer taraftan; dolandırıcılıkta ise mağdur hile ile yanıltılarak malı teslim etmektedir. Oysa; güveni kötüye kullanma, malın teslimi hukuka uygun bir iradeye dayanmakta olup, sonradan, bu teslim amacına aykırı hareketlerle işlenmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu – TCK MD. 155 Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçunun yasal dayanağı TCK m. 155’tir. Bu doğrultuda; kanun koyucu suçun hem basit (TCK m. 155/1) hem de nitelikli (TCK m. 155/2) hallerini ayrıntılı bir şekilde düzenlemekte olup, suçun tanımını, unsurlarını ve öngörülen cezaları net bir biçimde ortaya koymaktadır. Yazının giriş kısmında da belirttiğimiz gibi güveni kötüye kullanma suçu; başkasına ait olup, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak amacıyla zilyetliği kendisine devredilmiş olan bir mal üzerinde, failin zilyetliğin devir amacına aykırı olarak kendisi veya başkası lehine tasarrufta bulunması ya da bu devir olgusunu inkar etmesidir. Hukuki (yasal) tanıma göre ise; güveni kötüye kullanma suçu, zilyetliği belirli koşullarla devralan kişinin, bu koşullara ve devir amacına aykırı olarak mal üzerinde tasarrufta bulunması veya devri inkar etmesidir. (TCK m. 155) Böylece; kanun  koyucu madde metninde güveni kötüye kullanma suçunu tanımlayarak, güveni kötüye kullanma suçunun yasal tanımı yapmıştır.

Bu sebeple; kanun koyucu, güveni kötüye kullanma suçunu TCK’da “kişilere karşı suçlar” kısmının “malvarlığına karşı suçlar” bölümünde düzenlenmiştir. Böylece, bir kimsenin mülkiyet hakkına ve bu hakla bağlantılı güven ilişkisine yönelik saldırılar, Türk hukuk sisteminde suç olarak tanımlanmış ve cezai yaptırımlara bağlanmıştır.

Diğer taraftan; kanun koyucu, mevzuatta güveni kötüye kullanma suçunu düzenleyerek mülkiyet hakkını ve güven duygusunu korumayı amaçlamaktadır. Çünkü; güveni kötüye kullanma suçunda korunan hukuki değer, mülkiyet hakkıdır. (TCK m. 155 Gerekçesi) Ayrıca; Bununla birlikte, kanun koyucunun bir diğer amacı da, özellikle nitelikli hallerde, taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dayanan ve toplumsal işleyiş için kritik öneme sahiptir. Böylece; kanun koyucu, sözleşme ilişkisi ile bağdaşmayan kasıtlı tasarrufların cezalandırılmasıyla, ticari ve kişisel ilişkilerde dürüstlüğün teşvik edilmesi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, güveni kötüye kullanma suçu hem malvarlığını hem de bu varlığın devrine esas teşkil eden güveni tehdit eden bir suçtur. Ancak; Türk hukuk sisteminde Anayasa (AY) başta olmak üzere çeşitli mevzuatlarda çeşitli mevzuatlarda bireylerin mülkiyet hakkı (AY m. 35) ve kişiler arası güven ilişkilerinin korunması (AY m. 2, 5, 12, 13, 48) büyük önem taşımaktadır. Bunun sonucunda; mülkiyet hakkının dokunulmazlığını pekiştirmek ve kişiler arasında mal devrini içeren ilişkilerde dürüstlük ve güvenin esas olmasını sağlamaktır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun  Unsurları Nelerdir?

Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için belirli unsurların bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda; söz konusu unsurları, genel olarak maddi ve manevi unsurlar olmak üzere 2 ayrı başlıkta inceleyeceğiz.

Bu doğrultuda; güveni kötüye kullanma suçunun maddi unsurları, suçun dış dünyada gerçekleşen ve gözlemlenebilir olan yönleridir. Bu bağlamda; güveni kötüye kullanma suçunun maddi unsurları fiil, fail, mağdur, konu, netice ve nedensellik bağıdır. Diğer taraftan; manevi unsur, failin işlediği fiil ile arasındaki psikolojik bağıdır. Bu bağlamda; güveni kötüye kullanma suçunun maddi unsuru kasttır.

Bu doğrultuda; güveni kötüye kullanma suçunun unsurlarını, aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz.

Unsur Açıklama
Maddi Unsur
Fiil Suçun dış dünyada somutlaşan davranışıdır. Bu kapsamda; güveni kötüye kullanma suçu, 2 seçimlik hareketle işlenir

(TCK m. 155/1):

 

  1. Failin, kendisine belirli bir amaçla devredilen mal üzerinde, bu amaca aykırı, malikin mülkiyet hakkıyla bağdaşmayan fiili veya hukuki tasarruflarda bulunmasıdır (örn: satmak, rehin vermek, tüketmek).
  2. Failin, malın kendisine teslim edildiği gerçeğini veya bu devrin altında yatan hukuki ilişkiyi yalanlaması, reddetmesi veya iade etmekten kaçınmasıdır.
Fail Güveni kötüye kullanma suçu, özgü suçtur. Yani; herkes tarafından değil, sadece bu özel sıfata sahip kişilerce işlenebilmektedir. Fail, malik adına veya malikin belirlediği amaçla mal üzerinde fiili hakimiyet kuran fer’i zilyet konumundadır. Örneğin; kiracı veya vekil. Yardımcı zilyetler ise,  kural olarak fail olamamaktadır. Örneğin; işçi veya hizmetçi. Ayrıca; malın maliki bu suçun faili olamamaktadır.
Mağdur Mağdur genellikle malın malikidir. Ancak; malik olmayan meşru bir zilyet de, olabilmektedir.  Sadece gerçek kişiler mağdur olabilmektedir.
Suçun Konusu Güveni kötüye kullanma suçunun konusu “mal”dır. Bu, hem taşınır hem de taşınmaz malları kapsamaktadır. Malın başkasına ait olması temel şarttır. Malın bir ekonomik değer taşıması gerektiği kabul edilmektedir. Ancak; manevi değer de, dikkate alınabilir. Diğer taraftan; alacak hakları gibi, maddi varlığı olmayan soyut haklar kural olarak suçun konusunu oluşturmaz.
Netice Güveni kötüye kullanma suçu ağırlıklı olarak bir sırf hareket suçu olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple; suçun tamamlanması için kanuni tanımda belirtilen hareketlerin yapılması yeterlidir. Ayrıca; bir neticenin meydana gelmesi aranmamaktadır. Örneğin; malikin somut zarara uğraması, failin yarar sağlaması
Nedensellik Bağı Sırf hareket suçu olduğu için, hareket ile netice arasında klasik anlamda bir nedensellik bağı aranmamaktadır. Fiilin işlenmesiyle suç tamamlanmaktadır.
Manevi Unsur
Kast Failin kastı; malın başkasına ait olduğunu, zilyetliğin belirli bir amaçla devredildiğini, bu amaca aykırı tasarrufta bulunduğunu veya devri inkâr ettiğini bilmesini ve bu eylemleri isteyerek gerçekleştirmesini kapsaması gerekmektedir.

 

TCK m. 155‘teki “kendisinin veya başkasının yararına olarak” ifadesi nedeniyle, suçun oluşumu için özel kastın (yarar sağlama amacı) arandığı görüşü ağırlıktadır. Bu yararın fiilen elde edilmesi şart değildir, amaç yeterlidir.

 

Özel kast arandığı için olası kastla işlenip işlenemeyeceği tartışmalıdır. Genel kural, özel kast aranan suçlarda olası kastın uygulanamayacağı yönündedir. Ancak bazı görüşler ve Yargıtay kararlarında aksi yönde değerlendirmeler olabilmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma (Emniyeti Suistimal) Suçu Şartları Nelerdir?

Ceza hukukunda suçun şartları, bir fiilin kanunda tanımlanan spesifik bir suçu oluşturabilmesi için somut olayda bulunması gereken zorunlu koşulları ve özellikleri ifade etmektedir.  Bu şartlar, suçun kanuni tanımında yer alan unsurlarla yakından ilişkili olup, bir eylemin hukuki olarak o suç kapsamında değerlendirilebilmesi ve failin cezalandırılabilmesi için tamamının bir arada bulunması gerekmektedir.  Herhangi bir şartın eksikliği durumunda, fiil ya hiç suç oluşturmamakta ya da farklı bir suç tipini meydana getirebilmektedir.

Bu doğrultuda; güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için belirli şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Bu şartlar, suçun unsurlarıyla yakından ilişkili olup, fiilin hukuki olarak bu suç kapsamında değerlendirilebilmesi için zorunludur.

Bu şartların tamamının bir arada bulunması halinde güveni kötüye kullanma suçu oluşmaktadır. Herhangi bir şartın eksikliği durumunda ise fiil ya hiç suç oluşturmamakta ya da hırsızlık, dolandırıcılık gibi farklı bir suç tipini meydana getirebilmektedir. Dolayısıyla; güvenin kötüye kullanılması suçunun şartlarını aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:

Şart (Koşul) Açıklama
Başkasına Ait Bir Malın Varlığı Suça konu olan malın, failin kendisine değil, bir başkasına ait olması gerekmektedir. Bu mal taşınır veya taşınmaz nitelikte olabilmektedir.
Malın Zilyetliğinin (Fiili Hakimiyetinin) Faile Devredilmiş Olması Malın zilyetliği, yani fiili hakimiyeti, mal sahibi veya zilyetliği devretmeye yetkili kişi tarafından faile rızai bir şekilde devredilmiş olmalıdır. Bu devir, hile, cebir veya tehdit gibi iradeyi sakatlayan durumlar olmaksızın gerçekleşmelidir.
Zilyetliğin Belirli Bir Amaçla Devredilmesi Malın zilyetliği, faile ya “muhafaza etmek” (saklamak, korumak) ya da “belirli bir şekilde kullanmak” gibi spesifik bir amaçla devredilmiş olmalıdır. Bu amaç, taraflar arasındaki anlaşma veya hukuki ilişkiden doğmaktadır.
Hukuken Geçerli Bir Sözleşme veya Hukuki İlişkinin Varlığı Zilyetliğin devri genellikle kira, ariyet (kullanım ödüncü), vedia (saklama), vekalet, hizmet sözleşmesi gibi hukuken geçerli bir sözleşmeye veya hukuki bir ilişkiye dayanmaktadır. Bu ilişkinin yazılı olması şart olmayıp, sözlü bir anlaşma da yeterli kabul edilmektedir.
Failin Zilyetliğin Devri Amacı Dışında Tasarrufta Bulunması veya Devir Olgusunu İnkâr Etmesi Failin, kendisine devredilen mal üzerinde, devir amacına tamamen aykırı bir şekilde, kendisinin veya bir başkasının yararına olacak biçimde hukuki veya fiili tasarruflarda bulunması (örneğin satma, rehin verme, tüketme) ya da malın kendisine devredildiği gerçeğini inkâr etmesi gerekmektedir. Bu iki seçimlik hareketten herhangi birinin gerçekleşmesi suçun oluşumu için yeterlidir.
Kasıt Unsurunun Varlığı Failin, bu eylemleri bilerek ve isteyerek, yani kasten gerçekleştirmesi şarttır. Fail, malın başkasına ait olduğunu, kendisine belirli bir amaçla devredildiğini ve yaptığı tasarrufun veya inkârın bu amaca aykırı olduğunu bilmeli ve bunu istemelidir. Suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Haksız Yarar Sağlama Kastı (Ancak Fiili Yarar Şart Değil) Failin, eylemini “kendisinin veya başkasının yararına olarak” gerçekleştirme kastıyla hareket etmesi gerekmektedir. Ancak, suçun tamamlanması için fiilen bir yararın elde edilmiş olması veya somut bir zararın meydana gelmiş olması şart değildir. Zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya devir olgusunun inkâr edilmesi, bu özel kastla yapıldığında suçun oluşması için yeterlidir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Nitelikli Halleri Nelerdir?

Suçun nitelikli hali, ceza hukukun bir suçun temel (basit) şekline göre daha ağır cezayı gerektiren durumlardır. Bu haller, suçun işleniş biçimindeki özellikler, fail ile mağdur arasındaki ilişkinin niteliği, suçun işlendiği yer veya zaman gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanabilmektedir. Böylece; kanun koyucu, suçun temel şekline göre daha vahim kabul edilerek daha yüksek bir cezai yaptırıma bağlamaktadır.

Bu doğrultuda; kanun koyucu, mevzuatta güveni kötüye kullanma suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerini düzenlemektedir (TCK m. 155/2). Dolayısıyla; güvenin kötüye kullanılması suçunun nitelikli hallerini aşağıdaki tablodaki özetleyebiliriz:

Nitelikli Hal Açıklama Örnek
Meslek ve Sanat İlişkisi Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Failin, icra ettiği meslek veya sanatın gereği olarak kendisine tevdi ve teslim edilmiş eşya üzerinde suçu işlemesi durumudur. Tamir için bir saatçiye bırakılan saatin satılması , bir terziye dikim için teslim edilen kumaşların başka bir müşteriye satılması.
Ticaret İlişkisi Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Suçun, taraflar arasındaki ticari bir ilişkinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesidir. Ticari ilişkilerde güven unsuru özellikle önemlidir. Failin tacir olması şart değildir; ticari amaçla hareket etmesi yeterlidir. Satılması için bir galeriye bırakılan arabanın parçalanarak hurdaya dönüştürülmesi , bir nakliye şirketine taşıması için teslim edilen malların şirket tarafından başka bir amaçla kullanılması.
Hizmet İlişkisi Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Failin, bir hizmet ilişkisi kapsamında kendisine tevdi ve teslim edilen eşya üzerinde suçu işlemesi durumudur. Bu, güveni kötüye kullanma suçunun en sık rastlanan nitelikli hallerinden biridir. Hizmet ilişkisinin sürekli olması zorunlu değildir. Bir şirkette çalışan personelin tahsil ettiği paraları zimmetine geçirmesi , bir avukatın müvekkili adına tahsil ettiği parayı vermemesi.
Başkasının Mallarını İdare Etmek Yetkisinin Gereği Olarak Tevdi ve Teslim Edilmiş Eşya Hakkında Güveni Kötüye Kullanma Failin, hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etme (yönetme) yetkisinin bir gereği olarak kendisine tevdi ve teslim edilmiş eşya üzerinde suçu işlemesidir. Bir apartman yöneticisinin bina için toplanan paraları kendi hesabına geçirmesi.

Bu kapsamda; güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli halleri, faile 1 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 3000 güne kadar adli para cezası verilmesini gerektirmektedir (TCK m. 155/2).  Basit güveni kötüye kullanma suçunun (TCK m. 155/1) şikayete tabi olmasına karşın, nitelikli hallerin (TCK m. 155/2) takibi şikayete bağlı olmamaktadır.  Ayrıca; kanun koyucu  nitelikli hallerde dava zamanaşımı süresi, 15 yıl olarak belirlemektedir.

Ticaret Sebebiyle Güveni Kötüye Kullanma TCK MD. 155/2 Nedir?

Ticaret sebebiyle güveni kötüye kullanma suçu, güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hallerden biridir (TCK m. 155/2).  Bu suç, failin, mağdurla arasındaki ticari bir ilişkinin gereği olarak kendisine tevdi ve teslim edilmiş bir mal üzerinde, zilyetliğin devir amacı dışında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkâr etmesiyle oluşmaktadır.

Çünkü; kanun koyucu, ticari hayattaki güven unsurunun özel olarak korunması amaçlamaktadır. Zira; ticari ilişkiler büyük ölçüde güvene dayanır ve bu güvenin sarsılması ekonomik düzeni olumsuz etkileyebilmektedir.

Bu suçun oluşabilmesi için öncelikle taraflar arasında bir “ticari ilişki” bulunmalıdır. Kanun koyucu mevzuatta ticari iş kavramını tanımlamaktadır (TTK m. 3 ve m. 19). Ticaret sebebiyle güveni kötüye kullanma suçunun failinin mutlaka tacir olması aranmamaktadır. Failin ticari amaçla hareket etmesi yeterlidir.  Mağdurun ise ticaret amacıyla hareket etmesine gerek bulunmamaktadır.  Önemli olan, malın faile bu ticari ilişki kapsamında ve bu ilişkinin bir gereği olarak teslim edilmiş olmasıdır.  Örneğin, satılmak üzere bir oto galeriye bırakılan aracın, galeri sahibi tarafından parçalanarak satılması  veya bir nakliye şirketine taşıması için teslim edilen malların şirket tarafından başka bir amaçla kullanılması  ticaret nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturabilir.

Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Suçu Nedir?

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu, bir diğer önemli nitelikli haldir (TCK m. 155/2).  Bu suç, failin bir hizmet ilişkisi çerçevesinde kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak, bu hizmetin ifası ile bağlantılı olarak zilyetliği kendisine devredilmiş olan bir mal üzerinde, devir amacı dışında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkâr etmesiyle meydana gelmektedir. Dolayısıyla; bu nitelikli hal, hizmet ilişkilerinin doğası gereği taraflar arasında oluşan özel güven bağının korunmasını hedeflemektedir.

Bu suçun oluşabilmesi için temel şart, fail ile mağdur arasında bir “hizmet ilişkisi”nin bulunması ve suça konu malın bu hizmet ilişkisi kapsamında faile teslim edilmiş olmasıdır.  Hizmet ilişkisi, hizmeti yapanla yaptıran arasında bir bağın olmasını ifade etmektedir. Bu ilişkinin Türk Borçlar Kanunu anlamında bir hizmet sözleşmesine dayanması gerekebilmektedir. Hizmet ilişkisinin sürekli ve ücretli olması zorunlu değildir. Geçici veya ücretsiz bir hizmet ilişkisi de bu nitelikli halin uygulanması için yeterli olabilmektedir.  Önemli olan, malın zilyetliğinin bu hizmet ilişkisi nedeniyle ve bu ilişkinin bir gereği olarak faile devredilmiş olmasıdır.

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçuna verilebilecek örnekler oldukça çeşitli bazıları aşağıdaki gibidir:

  • Bir şirkette çalışan ve para tahsiliyle görevli bir personelin, tahsil ettiği paraları şirkete teslim etmeyip kendi yararına kullanması
  • Tamir amacıyla bir ustaya bırakılan cep telefonlarının usta tarafından iade edilmeyerek başkasına satılması
  • Bir avukatın müvekkili adına tahsil ettiği paraları müvekkiline vermeyip kendi uhdesinde tutması bu suçu oluşturmaktadır. Dolayısıyla; avukatın güveni kötüye kullanma suçu cezası bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Cezası Nedir?

“Cezası”, ceza hukukunda kanunda suç olarak tanımlanan bir fiilin işlenmesi karşılığında devletin uygulandığı yaptırımdır. Bu yaptırım, genellikle failin işlediği haksızlıktan dolayı kusurlu bulunması durumunda, toplumsal düzenin korunması, adaletin sağlanması ve benzer suçların önlenmesi amacıyla uygulanan, kişiyi belirli yoksunluklara tabi kılan ve toplumun o fiili onaylamadığını gösteren bir karşılıktır.

Ceza hukukunda temel ceza türleri 2 tanedir: hapis cezası ve adli para cezası. Hapis cezası, failin özgürlüğünün belirli bir süre kısıtlanmasıdır. Adli para cezası ise, failin devlete belirli bir miktar para ödemesidir.

Güveni kötüye kullanma suçunun cezası, suçun basit veya nitelikli hallerinden hangisinin işlendiğine göre değişiklik göstermektedir. Bu doğrultuda; kanun koyucu, bu suç için hem hapis cezasını hem de adli para cezasını birlikte öngörmüştür. Bu  kapsamda; güveni kötüye kullanma suçunun basit ve ağırlaştırılmış cezaları aşağıdaki gibidir:

Suçun Hali Ceza
Basit Güveni Kötüye Kullanma Suçu 6 aydan 2 yıla kadar hapis ve adlî para cezası. (Her iki ceza birlikte verilmektedir)
Nitelikli Güveni Kötüye Kullanma Suçu 1 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 3000 güne kadar adlî para cezası. (Her iki ceza birlikte verilmektedir.)

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Şikayete Tabi Midir?

Bir suçun şikayete tabi olması, o suç hakkında adli sürecin başlayabilmesinin suçun mağduru veya kanunen yetkili kılınmış diğer kişilerin yetkili makamlara bu yönde bir irade beyanında bulunmasına bağlıdır.  Şikayet olmadan, devlet bu tür suçları kendiliğinden (re’sen) takip edemez. Bu sebeple; mağdurun aktif bir talebi gereklidir. Bu durum, bazı suçlarda bireyin iradesine ve özel menfaatlerine daha fazla ağırlık tanındığını göstermektedir.

Güveni kötüye kullanma suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olup olmadığı, suçun basit veya nitelikli halinin işlendiğine göre değişmektedir. Bu ayrım, suçun ciddiyeti ve kamu düzenine etkisi konusundaki kanuni değerlendirmeyi yansıtmaktadır.

Basit halin şikayete tabi olması, olayın daha çok taraflar arasındaki özel bir sorun olarak görüldüğünü göstermektedir. Nitelikli hallerin ise, kamu düzenini daha fazla ilgilendiren ve re’sen takip gerektiren fiiller olarak kabul edildiğini göstermektedir. Dolayısıyla; güveni kötüye kullanma suçunun şikayete tabi olup olmadığını aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:

Özellik Basit Güveni Kötüye Kullanma Nitelikli Güveni Kötüye Kullanma
Şikayete Tabilik Evet, şikayete tabidir. Madde metninde “…şikayet üzerine…” ifadesi yer alır. Hayır, şikayete tabi değildir.
Soruşturma Başlangıcı Mağdurun veya suçtan zarar görenin yetkili makamlara şikayeti üzerine. Cumhuriyet Savcısı suçu öğrendiği anda re’sen (kendiliğinden) soruşturma başlatır.
Şikayet Süresi Mağdurun fiili ve faili öğrendiği veya öğrenebileceği tarihten itibaren 6 aydır (TCK m.73/1). Şikayet bir dava şartı olmadığından, belirli bir şikayet süresi söz konusu değildir (re’sen takip edilir).
Süresinde Şikayet Etmeme Sonucu Şikayet hakkı düşer, fail hakkında işlem yapılamaz, yargılanması engellenir. Uygulanamaz (re’sen takip edildiği için).
Şikayetten Vazgeçme Kamu davasının düşmesine neden olur. Soruşturma aşamasında ise takipsizlik kararı verilir. Soruşturmayı veya davayı düşürmez. Mağdurun şikayetçi olmaması veya vazgeçmesi sonuca etki etmez.
Mağdurun Katılımı Şikayetçi olarak soruşturma ve kovuşturmaya katılır. Davaya müdahil (katılan) olarak katılma hakkına sahiptir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Soruşturma Aşaması Nasıldır?

Güveni kötüye kullanma suçunun soruşturma aşaması, suç şüphesinin yetkili makamlarca öğrenilmesiyle başlar ve cumhuriyet savcısı tarafından yürütülmektedir. Bu aşama, suçun işlenip işlenmediğini, işlendiyse kim tarafından ve nasıl işlendiğini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Soruşturmanın başlatılması, suçun basit veya nitelikli olmasına göre farklılık göstermektedir. Basit güveni kötüye kullanma suçu şikayete tabi olduğundan, soruşturma ancak mağdurun 6 aylık hak düşürücü süre içinde yapacağı şikayet üzerine başlamaktadır. Nitelikli güveni kötüye kullanma suçu ise; şikayete tabi olmadığından, cumhuriyet savcısı suçu öğrendiği anda re’sen soruşturma başlatmaktadır.

Soruşturma sürecinde cumhuriyet savcısı, emrindeki kolluk kuvvetleri (polis, jandarma) aracılığıyla veya doğrudan delil toplamaktadır. Bu deliller arasında tanık ifadeleri, belge ve kayıt incelemeleri (banka kayıtları, sözleşmeler vb.), uzman raporları (bilirkişi incelemeleri) yer alabilmektedir. Şüphelinin ifadesi alınmaktadır. Bu sırada; şüphelinin avukat bulundurma, susma gibi yasal hakları kendisine hatırlatılmaktadır Gerekli görülürse şüpheli hakkında gözaltı gibi koruma tedbirleri uygulanabilmektedir.

Güveni kötüye kullanma suçunun doğası gereği, özellikle malın devir amacı, taraflar arasındaki ilişki ve failin kastının tespiti soruşturmanın odak noktalarını oluşturmaktadır. Bu suç tipinde, özellikle karmaşık ticari veya hizmet ilişkilerinde delil toplama süreci zorlu olabilmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Savunması Nasıldır?

Güveni kötüye kullanma suçu ile suçlanan bir kişinin savunması, davanın seyrini değiştirebilecek önemli hukuki argümanlara dayanabilmektedir. Etkili bir savunma stratejisi, öncelikle suçun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin detaylı bir analizini gerektirmektedir. Şüphelinin veya sanığın, alanında uzman bir ceza avukatından hukuki yardım alması, haklarının korunması ve adil bir yargılanma süreci için kritik öneme sahiptir.

Dolayısıyla; savunmanın temel odak noktalarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Savunma Odağı Açıklama
Suçun Maddi Unsurlarının Yokluğu Fail, kendisine isnat edilen fiilin güveni kötüye kullanma suçunun maddi unsurlarını (başkasına ait mal, zilyetliğin devri, devir amacına aykırı tasarruf veya devrin inkarı) taşımadığını iddia edebilmektedir.
Manevi Unsurun (Kastın) Yokluğu Fail, eylemi bilerek ve isteyerek gerçekleştirmediğini, örneğin bir yanlış anlama, ihmal veya hata sonucu hareket ettiğini savunabilmektedir.
Hukuka Uygunluk Nedenlerinin Varlığı Fail, eyleminin hukuka uygun bir nedene dayandığını (örneğin, mal üzerinde hapis hakkı veya mal sahibinin sonradan verdiği rıza) iddia edebilmektedir.
Usuli Savunmalar Basit güveni kötüye kullanma suçunda şikayet süresinin geçtiği, hiç şikayette bulunulmadığı veya dava zamanaşımı süresinin dolduğu gibi usule ilişkin savunmalar yapılabilmektedir.
Sözleşme ve Anlaşmanın Yorumu Taraflar arasındaki sözleşmenin veya anlaşmanın içeriği, özellikle malın devir amacı ve kullanım şekli konusundaki belirsizlikler, failin lehine yorumlanabilmektedir.

Savunma stratejisi, her somut olayın kendine özgü koşullarına göre şekillendirilmelidir. Delillerin dikkatle incelenmesi, tanıkların dinlenmesi ve hukuki argümanların doğru bir şekilde sunulması, savunmanın başarısı için elzemdir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Ceza Yargılaması Aşaması Nasıldır?

Güveni kötüye kullanma suçunda ceza yargılaması aşaması, cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianamenin görevli ve yetkili mahkeme tarafından kabul edilmesiyle başlamaktadır. Mahkemenin bir hüküm vermesiyle sona ermektedir. Bu suçla ilgili davalara bakmakla görevli mahkeme, asliye ceza mahkemesi’dir. Yetkili mahkeme ise genellikle suçun işlendiği yer mahkemesidir.

Dolayısıyla; güveni kötü kullanma suçunun yargılama sürecinin temel aşamalarını aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:

Aşama Açıklama
Duruşma Hazırlığı (Tensip) İddianamenin kabulüyle birlikte mahkeme bir tensip zaptı düzenleyerek duruşma gününü belirlemekte, sanığa ve varsa müdafiine, mağdura/müştekiyle vekiline tebligat yapmakta, tanıkların ve bilirkişilerin celbini sağlamaktadır.
Duruşmalar Belirlenen tarihlerde duruşmalar yapılmaktadır. Duruşmada sanığın kimlik tespiti yapılmakta, iddianame okunmakta, sanığın savunması alınmakta, deliller tartışılmakta (tanıklar dinlenmekte, belgeler incelenmekte, bilirkişi raporları okunmakta). Sanık ve müdafii ile katılan ve vekili, iddia ve savunmalarını sunmaktadırlar.
Basit Yargılama Usulü Basit güveni kötü kullanma suçu için, şartları varsa basit yargılama usulü uygulanabilmektedir. Bu usulde, mahkeme tarafların yazılı beyanlarını alarak ve dosya üzerinden inceleme yaparak duruşma açmaksızın karar verebilmektedir. Nitelikli güveni kötü kullanma suçu için, bu usul genellikle uygulanmamaktadır.
Karar (Hüküm) Mahkeme, tüm delilleri ve beyanları değerlendirdikten sonra son sözü sanığa vererek bir karara varmaktadır. Bu karar; mahkumiyet, beraat, davanın düşmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) şeklinde olabilmektedir. Mahkumiyet kararı verilirse; hakim suçun vasfına ve cezanın belirlenmesine ilişkin ilkelere (TCK m. 61) göre, cezayı tayin etmektedir.

Ceza yargılaması aşamasında, sanığın adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkı, delillere erişim hakkı, tercümandan yararlanma hakkı gibi temel hakları güvence altındadır. Yargılama sürecinin her aşamasında bir avukattan hukuki destek almak, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda İstinaf ve Yargıtay Süreci Nasıldır?

Güveni kötü kullanma suçu nedeniyle asliye ceza mahkemesinin verdiği kararlara karşı, tarafların (sanık, katılan, cumhuriyet savcısı) kanun yolu başvuru hakları bulunmaktadır. Bu kanun yolları istinaf ve temyizdir. Bu süreçler, ilk derece mahkemesi kararının hukuka uygunluğunun ve maddi vakıaların doğru tespit edilip edilmediğinin üst mahkemeler tarafından denetlenmesini sağlamaktadır.

Bu doğrultuda; güveni kötü kullanma suçu davasında istinaf ve temyiz süreçlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Özellik İstinaf Temyiz (Yargıtay)
Başvuru Koşulu İlk derece mahkemesinin (asliye ceza mahkemesi) verdiği karara karşı yapılmaktadır. Bölge adliye mahkemesinin verdiği kararlara karşı belirli şartlar altında (örneğin, ceza miktarı, suçun niteliği) yapılabilmektedir.
Başvuru Süresi Kararın tefhim (yüze okunma) veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde yapılmaktadır. Bölge adliye mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren 15 gündür.
Başvuru Yeri Kararı veren mahkemeye bir dilekçe ile veya zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle yapılmaktadır. İlgili Bölge adliye mahkemesi aracılığıyla Yargıtay’a yapılmaktadır.
İncelemeyi Yapan Makam Bölge adliye mahkemesi bünyesindeki ilgili ceza dairesi tarafından yapılmaktadır. Yargıtay ilgili ceza dairesi tarafından yapılmaktadır.
İnceleme Kapsamı Dosyayı hem usul hem de esas yönünden incelemektedir. Gerekirse yeniden duruşma açabilmekte, tanık dinleyebilmekte, ek delil toplayabilmektedir. Dosyayı kural olarak sadece hukuki yönden incelemektedir; yani maddi vakıaların doğruluğunu değil, kanunun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlemektedir. Ancak bazı durumlarda maddi vakıalara ilişkin bariz hataları da düzeltebilmektedir.
Verebileceği Kararlar İlk derece mahkemesi kararını onayabilmekte, kaldırarak yeniden hüküm kurabilmekte, düzelterek onayabilmekte veya bozarak dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderebilmektedir. Bölge adliye mahkemesi kararını onayabilmekte, bozabilmekte veya düzelterek onayabilmektedir. Bozma kararı verilirse, dosya genellikle kararı veren bölge adliye mahkemesi’ne veya ilk derece mahkemesine gönderilmektedir.

Kanun yolu süreci, davanın kesinleşme süresini uzatabilmektedir. Bu süreçlerde bir ceza avukatının hukuki desteği, başvuruların usulüne uygun yapılması ve etkili argümanların sunulması açısından hayati önem taşımaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Etkin Pişmanlık Uygulanır mı?

Evet, güveni kötü kullanma suçunda etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilmektedir. Etkin pişmanlık, failin suçu işledikten sonra pişmanlık göstererek suçun neden olduğu zararı gidermesi halinde cezasında indirim yapılmasını sağlayan bir ceza hukuku kurumu olmaktadır. Bu düzenleme, hem adaletin tecellisine hem de mağdurun zararının bir ölçüde telafi edilmesine hizmet etmektedir. Etkin pişmanlık, failin gönüllü olarak zararı giderme iradesini ortaya koymasıyla mümkün olmakta ve suçun tamamlanmış olmasını gerektirmektedir.

Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için failin veya suça iştirak edenlerin pişmanlık göstererek zararı giderme iradesi bulunmakta; mağdurun uğradığı maddi zararın tamamen (aynen iade veya tazmin yoluyla) giderilmesi esas olmaktadır. Kısmen iade veya zararın kısmen giderilmesi durumunda ise etkin pişmanlık hükümlerinin tatbiki için mağdurun rızası aranmakta olup, bu müessese hüküm kesinleştikten sonra uygulanamamaktadır.

Güveni kötü kullanma suçunda etkin pişmanlık 2 şekilde uygulanmaktadır. Bu şekilleri aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:

Pişmanlık Aşaması Koşul Uygulanacak İndirim Oranı Sonuç
Soruşturma Aşamasında (Henüz Kamu Davası Açılmadan Önce) Failin, suç ortaklarının veya azmettirenin, suç işlendikten sonra ve kamu davası açılmadan önce mağdurun zararını aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi. Verilecek cezada üçte ikisine kadar (2/3) indirim yapılmaktadır. Zararın bu aşamada giderilmesi, soruşturmanın seyrini önemli ölçüde etkileyebilmekte ve ciddi bir ceza indirimi imkanı sunmaktadır.
Kovuşturma Aşamasında (Kamu Davası Açıldıktan Sonra, Hüküm Verilmeden Önce) Failin, suç ortaklarının veya azmettirenin, kamu davası açıldıktan sonra ve hüküm verilmeden önce mağdurun zararını aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi. Verilecek cezada yarısına kadar (1/2) indirim yapılmaktadır. Bu indirim oranı, soruşturma aşamasındaki orana göre daha düşük olmakla birlikte, yine de fail için önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Etkin pişmanlık, ceza adalet sisteminde failin pişmanlığını ve zararı giderme çabasını ödüllendiren, mağdur odaklı bir yaklaşım olmaktadır. Güveni kötü kullanma suçu gibi malvarlığına yönelik suçlarda, mağdurun zararının karşılanması toplumsal barışa da katkı sağlamaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Erteleme Mümkün Mü?

Evet, güveni kötü kullanma suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi, şartların varlığı halinde mümkün olmaktadır (TCK m. 51). Cezanın ertelenmesi, mahkeme tarafından sanığa verilen hapis cezasının cezaevinde infaz edilmesinden belirli koşullarla vazgeçilmesi anlamına gelmektedir. Bu kurum, özellikle kısa süreli hapis cezalarında, sanığın topluma yeniden kazandırılmasını ve cezaevinin olumsuz etkilerinden korunmasını amaçlamaktadır.

Dolayısıyla; güveni kötü kullanma suçunun ertelenmesi şartlarını aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:

Şart Açıklama
Cezanın Türü ve Miktarı Sanığın işlediği suç nedeniyle mahkum olduğu hapis cezasının süresi iki yıl veya daha az olmaktadır. Suçu işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar için bu süre üç yıl olmaktadır. Adli para cezalarının ertelenmesi mümkün olmamaktadır.
Sabıka Durumu Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması gerekmektedir. Taksirli suçlardan alınan mahkumiyetler ertelemeye engel olmamaktadır.
Mahkemede Oluşan Kanaat Mahkemenin, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarını, kişilik özelliklerini ve suç sonrası pişmanlığını değerlendirerek, sanığın tekrar suç işlemeyeceği konusunda bir kanaate ulaşması gerekmektedir. Bu, hakimin takdirine bağlı sübjektif bir değerlendirme olmaktadır.
Zararın Giderilmesi Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, erteleme için bir koşul olarak öngörülebilmektedir. Ancak bu, her durumda zorunlu bir şart olmayıp, hakimin takdirinde bulunmaktadır.

Erteleme kararı verildiğinde, hükümlü hakkında 1 yıldan az, 3 yıldan fazla olmamak üzere bir denetim süresi belirlenmektedir. Bu süre içinde hükümlü, kasıtlı yeni bir suç işlememekte ve mahkemenin belirlediği yükümlülüklere (örneğin, bir meslek veya sanat sahibi değilse bir eğitim programına devam etmek gibi) uygun davranmaktaysa, ertelenen hapis cezası infaz edilmiş sayılmaktadır. Aksi takdirde; yani denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemekte veya yükümlülüklere aykırı davranmakta ısrar etmekteyse, ertelenen cezanın kısmen veya tamamen ceza infaz kurumunda çektirilmesine karar verilmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Adli Para Cezasına Çevrilir Mi?

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun cezası,  hem hapis cezası hem de adli para cezası olarak birlikte düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu, mahkemenin suçun basit veya nitelikli olması fark etmeksizin, her iki ceza türüne de hükmetmek zorunda olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, “adli para cezasına çevrilme” ifadesi zaten zorunlu kıldığı adli para cezasından ziyade, hükmedilen hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği anlamındadır.

Kanun koyucu, kural olarak 1 yıl veya daha az süreli şeklindeki kısa süreli hapis cezalarının adli para cezasına veya diğer seçenek yaptırımlara çevrilebilmesine imkan tanımaktadır (TCK m. 50). Bu doğrultuda; güveni kötüye kullanma suçunun adli para cezasına çevrilmesini aşağıdaki tablodaki gibi özetleyebiliriz:

Özellik Basit Güveni Kötüye Kullanma Suçu Nitelikli Basit Güveni Kötüye Kullanma Suçu
Hapis Cezasının Alt Sınırı 6 ay olmaktadır. 1 yıl olmaktadır.
Hapis Cezasının Üst Sınırı 2 yıl olmaktadır. 7 yıl olmaktadır.
Hapis Cezasının Adli Para Cezasına Çevrilmesi Mahkeme 1 yıl veya daha az süreli hapis cezası takdir ederse, adli para cezasına çevrilmesi mümkün olmaktadır (TCK m.50/1,a). Mahkeme bir yıl hapis cezası takdir ederse,  adli para cezasına çevrilmesi teorik olarak mümkün olmaktadır. Cezanın bir yıldan fazla olması durumunda çevrilme mümkün olmamaktadır (TCK m.50/).

 

Adli Para Cezasına Çevrilme Sanık, hem hükmedilen zorunlu adli para cezasını hem de hapis cezasından çevrilen adli para cezasını ödemek durumunda kalabilmektedir (TCK m.155/1). Ayrıca; mahkeme takdirine göre, bir düzenleme yapılabilmektedir. Nitelikli hallerde cezanın alt sınırı zaten 1 yıl olduğundan ve suçun ciddiyeti daha yüksek kabul edildiğinden, hapis cezasının adli para cezasına çevrilme olasılığı basit hale göre daha düşük olmakta ve hakimin takdirine bağlı bulunmaktadır.

Adli para cezasına çevirme kararı verilirken, suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecindeki davranışları ve suçun işlenmesindeki özellikler göz önünde bulundurulmaktadır. Çevrilen adli para cezasının miktarı, günlüğü 20 TL ile 100 TL arasında belirlenen bir tutarın, hapis cezasının gün sayısıyla çarpılmasıyla hesaplanmaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Uzlaşma ve HAGB

Güveni kötüye kullanma suçunda, ceza muhakemesi sürecinde fail lehine sonuçlar doğurabilecek 2 önemli kurum uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB)’dir. Çünkü; hem uzlaşma hem de HAGB, güveni kötüye kullanma suçu failleri için cezanın olumsuz sonuçlarından kurtulma veya bu sonuçları önemli ölçüde hafifletme imkanı sunan, önemli hukuki müesseselerdir.

Güveni kötüye kullanma suçunun soruşturma aşamasında önemli bir müessese uzlaşmadır. Hem basit hem de nitelikli güveni kötüye kullanma suçu uzlaşma kapsamındadır. Savcılık, iddianame düzenlemeden önce dosyayı uzlaştırma bürosuna göndermektedir. Böylece; tarafların bir uzlaştırmacı aracılığıyla anlaşmaya çalışmaları sağlamaktadır. Uzlaşma sağlanırsa soruşturma sona erer ve kamu davası açılmamaktadır. Uzlaşma sağlanamazsa, Cumhuriyet Savcısı topladığı delillere göre bir değerlendirme yapmaktadır. Yeterli şüpheye ulaşırsa fail hakkında iddianame düzenleyerek kamu davası açar; aksi takdirde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK/takipsizlik kararı) vermektedir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), sanık hakkında kurulan ve güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle hükmedilen 2 yıl veya daha az süreli hapis cezası ya da adli para cezası gibi mahkûmiyet hükümlerinin, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmaması, mahkemenin sanığın yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varması, mağdurun veya kamunun zararının tamamen giderilmesi ve genellikle sanığın da kabul etmesi (bu son şartla ilgili yasal değişiklikler takip edilmektedir) gibi belirli şartların varlığı halinde, 5 yıllık bir denetim süresi boyunca hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden bir ceza muhakemesi kurumu olmaktadır (CMK m.231). Bu denetim süresi içinde sanık kasıtlı yeni bir suç işlememekte ve belirlenen yükümlülüklere uymaktaysa, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılmakta, davanın düşmesine karar verilmekte ve adli siciline kayıt işlenmemektedir. Aksi takdirde; yani sanık denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlemekte veya yükümlülüklere aykırı davranmaktaysa, mahkeme geri bırakılan hükmü açıklamakta ve ceza infaz edilmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Zamanaşımı Süreleri Nelerdir?

Dava zamanaşımı, suçun işlendiği, yani failin zilyetliği devraldığı mal üzerinde devir amacı dışında tasarrufta bulunduğu veya devir olgusunu inkâr ettiği andan itibaren işlemeye başlamaktadır. Kanun koyucunun mevzuatta belirttiği bazı durumlar dava zamanaşımının durmasına yol açmaktadır. Bu hallere örnek olarak, soruşturma veya kovuşturma yapılması izne bağlı ise bu izin alınıncaya kadar sanığın yurt dışında bulunmasını verebiliriz. HAGB denetim süresi veya uzlaştırma süreci. bazı muhakeme işlemleri ise zamanaşımını keserek sürenin yeniden başlamasına neden olmaktadır. Bu hallere örnek olarak;  iddianame düzenlenmesini ve mahkumiyet kararı verilmesini verebiliriz.

Güveni kötüye kullanma suçunda, dava zamanaşımı süreleri suçun basit veya nitelikli olmasına göre değişiklik göstermektedir. Basit güveni kötüye kullanma suçu için dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl olarak işlemektedir. Ancak; bu suç şikayete tabi olduğundan, mağdurun 6 aylık şikayet süresini de ayrıca gözetmesi gerekmektedir. Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma gibi nitelikli hallerde ise dava zamanaşımı süresi 15 yıl olarak uygulanmaktadır.

Ceza zamanaşımı ise, mahkûmiyet hükmü kesinleştikten sonra, kanunda belirtilen süreler içinde cezanın infaz edilmemesi halinde devletin cezayı infaz etme hakkının ortadan kalkmasıdır. Güveni kötüye kullanma suçundan dolayı verilen cezalarda, örneğin 5 yıla kadar olan hapis cezaları ve adli para cezaları için ceza zamanaşımı süresi 10 yıl, 5 yıldan fazla hapis cezaları için ise 20 yıl olarak belirlenmektedir ve bu süre hükmün kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Yargıtay Kararları – Emsal Kararlar

Yargıtay kararları, güveni kötüye kullanma suçunun unsurlarının, nitelikli hallerinin ve diğer suçlardan ayrımının somut olaylar üzerinden nasıl yorumlanması gerektiği hususunda yol gösterici niteliktedir. Yüksek Mahkeme’nin yerleşik içtihatları ve güncel yaklaşımları ışığında, bu suçun hukuki çerçevesi, uygulamadaki yansımaları ve benzer olaylara rehberlik edecek emsal niteliğindeki kararlar incelenebilmektedir. Bu kararlar, hem hukuk uygulayıcıları için önemli birer kaynak teşkil etmekte hem de suçun sınırlarının ve yaptırımlarının anlaşılmasına katkı sunmaktadır. Bu doğrultuda; Yargıtay’ın güveni kötü kullanma suçu kapsamında verdiği 2 karar aşağıdaki gibidir:

  1. CD., 2008/19304 E., 2010/13901 K., 09.12.2010 T.

“Mağdur …’ın onsekiz yaşını doldurduğu 12.12.2007 tarihli celsede sanıktan şikayetçi olmadığını beyan ettiği, lehine katılma kararı verilmediği, şikayetçi olmayanın da katılma ve hükmü temyiz etme hakkı olmadığı anlaşılmakla, CMUK’nun 237. maddesi uyarınca mağdur vekilinin kararı temyiz etme hakkı da olmadığı anlaşılmakla temyiz talebinin CMK.nun 317. maddesi uyarınca istem gibi (REDDİNE), 9.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

  1. CD., 2022/10087 E., 2025/2864 K., 05.03.2025 T.

“Bozma sonrası, sanığa yüklenen “güveni kötüye kullanma” suçunun 6763 sayılı Kanun’un 34 üncü maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 253 ve 254 üncü maddeleri gereğince uzlaşma kapsamında olması nedeniyle, dosyanın uzlaştırma bürosuna tevdi edildiği ancak uzlaşmanın sağlanamadığı belirlenerek yapılan incelemede; …”

Sıkça Sorulan Sorular

Güveni kötüye kullanma suçunun unsurları, hangi durumlarda basit veya nitelikli halinin oluşacağı, diğer suçlardan (özellikle hırsızlık, dolandırıcılık veya zimmet) ayrımı gibi konular, uygulamada sıklıkla hukuki değerlendirme gerektirmektedir. Yargıtay kararları, bu suç tipinin yorumlanmasında ve sınırlarının çizilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.

Dolayısıyla; vatandaşların ve hukuk uygulayıcılarının güveni kötüye kullanma suçunun kapsamı, cezai sonuçları ve Yargıtay içtihatlarındaki yeri hakkında merak ettiği birçok soru bulunmaktadır. Bu doğrultuda; bunlardan bazılarını ve suçun temel özelliklerini aşağıda kısaca ele alacağız.

Ayrıca; aşağıdaki başlıklarda veya devam eden bölümlerde kısaca değinilen güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin merak edilen soruların detayları ve ilgili Yargıtay emsal kararları yazımızda yer almaktadır. Bunun için ilgili başlıkları inceleyebilir ya da daha detaylı hukuki danışmanlık için deneyimli ceza avukatları ile geçebilirsiniz.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçu, bir kimsenin başkasına ait olup da belirli bir şekilde kullanmak veya muhafaza etmek üzere zilyetliği kendisine devredilen bir mal üzerinde, devralma amacı dışında kendi veya başkasının yararına olarak tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkâr etmesi fiillerini kapsamaktadır. Bu suç tipi, malvarlığına karşı işlenen suçlar başlığı altında düzenlenmektedir. Suçun temelinde, taraflar arasında var olan bir güven ilişkisinin kötüye kullanılması yatmaktadır.

Bu suçun oluşabilmesi için öncelikle faile, mağdura ait bir malın zilyetliğinin belirli bir amaçla ve güvene dayalı olarak devredilmiş olması gerekmektedir. Failin, bu güveni ihlal ederek mal üzerinde zilyetliğin devir amacı dışında bir tasarrufta bulunması veya devir olgusunu inkâr etmesiyle suçun maddi unsuru tamamlanmaktadır. Suçun manevi unsuru ise failin kastı, yani bilerek ve isteyerek bu fiilleri işlemesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Güveni kötüye kullanma suçu, kişilerin malvarlığı haklarını korumayı amaçlamakta ve toplumsal yaşamda güven ilişkilerinin sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır. Yargıtay kararları, suçun unsurlarının ve sınırlarının belirlenmesinde önemli bir yol gösterici niteliği taşımaktadır. Bu suçun basit ve nitelikli halleri bulunmakta olup, cezaları da bu ayrıma göre farklılık göstermektedir.

Güveni Kötüye Kullanma TCK MD. 155 ve 257 Arasındaki Fark Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçu (TCK md. 155) ile görevi kötüye kullanma suçu (TCK md. 257) arasında failin hukuki statüsü, suçun konusu ve işleniş biçimi açısından temel farklar bulunmaktadır. TCK md. 155’teki güveni kötüye kullanma suçunda fail, herhangi bir kimse olabilmekte ve suçun konusu kendisine belirli bir amaçla tevdi edilmiş özel mülkiyete konu bir mal olmaktadır. TCK md. 257’deki görevi kötüye kullanma suçunda ise failin kamu görevlisi olması ve suçun konusunun da kamu görevinin gereklerine aykırı davranışlarla ilgili olması gerekmektedir.

Güveni kötüye kullanma suçunda, failin kendisine duyulan güveni ihlal ederek mal üzerinde hukuka aykırı tasarruflarda bulunması söz konusu olmaktadır. Görevi kötüye kullanma suçunda ise kamu görevlisi, görevinin gereklerini yerine getirirken veya görevinden kaynaklanan yetkileri kullanırken kasten hukuka aykırı bir fiil işlemekte ve bu suretle kişilerin mağduriyetine, kamunun zararına yol açmakta veya haksız bir menfaat temin etmektedir.

Bu iki suç tipi arasındaki ayrım, suçun işlendiği bağlam ve failin niteliği üzerinden yapılmaktadır. Güveni kötüye kullanma daha çok özel hukuk ilişkilerinden doğan güvenin ihlaline odaklanmakta iken, görevi kötüye kullanma kamu idaresinin güvenilirliği ve hukuka uygun işleyişini korumayı amaçlamaktadır. Yargılama sürecinde bu farkların doğru tespiti, suç vasfının ve uygulanacak kanun maddesinin belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Cezası Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçunun temel şeklinin (TCK m. 155/1) cezası, 6 aydan 2 yıla kadar hapis ve adlî para cezasını kapsamaktadır. Bu ceza miktarı, suçun basit hali için öngörülmüş olan yasal çerçeveyi oluşturmaktadır. Hakim, somut olayın özelliklerine göre bu sınırlar içerisinde cezayı takdir etmektedir.

Suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın boyutu ve failin kastının yoğunluğu gibi faktörler, temel cezanın belirlenmesinde etkili olmaktadır. Adlî para cezası, hapis cezasıyla birlikte veya bazı durumlarda tek başına uygulanabilen bir yaptırım türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Yasal düzenleme, bu suç için hem hürriyeti bağlayıcı ceza hem de mali bir yaptırım öngörerek caydırıcılığı artırmayı hedeflemektedir.

Güveni kötüye kullanma suçunun cezasının belirlenmesinde, suçun kanuni tanımındaki unsurların tam olarak gerçekleşip gerçekleşmediği titizlikle incelenmektedir. Yargıtay içtihatları da cezanın bireyselleştirilmesi ve kanuna uygunluğunun sağlanması noktasında yol gösterici olmaktadır. Nihai ceza, tüm bu değerlendirmeler sonucunda mahkeme tarafından belirlenmektedir.

TCK 155/2 Maddesi Cezası Nedir?

Kanun koyucunun TCK 155/2’de düzenlediği nitelikli güveni kötüye kullanma suçunun cezası 1 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 3000 güne kadar adli para cezası olarak belirlenmektedir. Bu fıkra, suçun meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin sağladığı kolaylıktan ya da başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi veya teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hallerini kapsamaktadır. Bu durumlar, suçun daha ağır cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurlar olarak kabul edilmektedir.

Nitelikli hallerde cezanın artırılmasının temel nedeni, failin mağdurla arasındaki özel güven ilişkisini veya sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanarak suçu daha kolay işlemesi ve mağdurun kendini koruma imkanının daha kısıtlı olması yatmaktadır. Kanun koyucu, bu tür durumları daha tehlikeli kabul ederek daha ağır bir yaptırım öngörmektedir. Adlî para cezasının gün sayısı da yine bu nitelikli halin ciddiyetiyle orantılı olarak daha yüksek tutulmaktadır.

Mahkeme, TCK 155/2 kapsamında bir ceza tayin ederken, nitelikli halin varlığını somut delillerle tespit etmekte ve temel cezayı bu fıkrada belirtilen sınırlar dahilinde belirlemektedir. Failin kusur yoğunluğu, meydana gelen zararın miktarı ve diğer takdiri indirim veya artırım sebepleri de cezanın bireyselleştirilmesinde dikkate alınmaktadır. Bu suç tipi için öngörülen ceza miktarı, suçla korunan hukuki değerin önemini ve fiilin haksızlık içeriğini yansıtmaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Unsurları Nelerdir?

Güveni kötüye kullanma suçunun maddi unsurları; fail, mağdur, suçun konusu olan mal ve fiilden oluşmaktadır. Fail, kendisine güvenilerek zilyetliği devredilen mal üzerinde tasarrufta bulunan veya devir olgusunu inkar eden kişi olmaktadır. Mağdur ise malın sahibi olan ve güven ilişkisi zedelenerek malvarlığı zararına uğrayan kişi olarak tanımlanmaktadır.

Suçun konusu, taşınır veya taşınmaz bir mal olabilmekte ve bu malın faile belirli bir amaçla (örneğin muhafaza, kullanma) tevdi veya teslim edilmiş olması gerekmektedir. Fiil unsuru ise iki seçimlik hareketten oluşmaktadır: Zilyetliğin devri amacı dışında mal üzerinde tasarrufta bulunmak veya zilyetliğin devri olgusunu inkâr etmek şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu hareketlerden birinin yapılmasıyla suçun maddi unsuru tamamlanmaktadır.

Suçun manevi unsuru ise genel kast olup, failin bilerek ve isteyerek bu fiilleri işlemesi anlamına gelmektedir. Failin, malın başkasına ait olduğunu, kendisine belirli bir amaçla verildiğini bilmesi ve buna rağmen devir amacına aykırı hareket etmesi veya devir olgusunu inkâr etmesi gerekmektedir. Tüm bu unsurların bir arada bulunması, güveni kötüye kullanma suçunun oluşması için zorunluluk arz etmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Nitelikli Hali Nedir?

Güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali, TCK m. 155/2’de tanımlanmaktadır. Bu fıkraya göre suçun; meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin sağladığı kolaylıktan faydalanılarak ya da başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi veya teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi, suçun nitelikli şeklini oluşturmaktadır. Bu hallerde faile verilecek ceza, suçun temel şekline göre daha ağır olmaktadır.

Nitelikli halin kabul edilmesindeki temel gerekçe, failin mağdurla arasındaki özel ve daha yoğun bir güven ilişkisini veya sahip olduğu konumu kötüye kullanmasıdır. Örneğin, bir çalışanın işverene ait malları hizmet ilişkisi nedeniyle kendisine tevdi edilmişken kötüye kullanması veya bir muhasebecinin müşterisinin mallarını idare etme yetkisi kapsamında zimmetine geçirmesi bu nitelikli hallere örnek teşkil etmektedir. Bu durumlarda mağdurun faile duyduğu güven daha fazla olduğundan ve denetim imkanı daha sınırlı olabileceğinden kanun koyucu daha ağır bir yaptırım öngörmektedir.

Suçun nitelikli halinin varlığı, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında titizlikle değerlendirilmekte ve somut olayın özelliklerine göre mahkeme tarafından takdir edilmektedir. Yargıtay kararları, hangi durumların TCK m. 155/2 kapsamında değerlendirileceği konusunda uygulamaya ışık tutmaktadır. Bu nitelikli hallerin tespiti, verilecek cezanın miktarı üzerinde doğrudan etkili olmaktadır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Kamu Davası mı?

Evet, güveni kötüye kullanma suçunun takibi açısından bir ayrım bulunmaktadır; suçun basit şekli şikayete tabi olmaktadır. Ancak; suçun nitelikli halleri ise re’sen yani kendiliğinden takip edilmektedir. Basit güveni kötüye kullanma suçunda, mağdurun veya suçtan zarar görenin yetkili mercilere şikayette bulunması üzerine kamu davası açılabilmektedir. Şikayet süresi, fiilin ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 6 ay olarak belirlenmektedir.

Nitelikli güveni kötüye kullanma suçunda ise durum farklılık göstermektedir; bu hallerde suçun işlendiğine dair herhangi bir şekilde bilgi sahibi olan cumhuriyet savcısı, şikâyet şartı aramaksızın derhal soruşturma başlatmakta ve yeterli şüpheye ulaştığında kamu davası açmaktadır. Bu durum, nitelikli hallerin toplum açısından daha tehlikeli ve kamu düzenini daha fazla etkileyen fiiller olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu hallerde mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi dahi kamu davasının düşmesine neden olmamaktadır.

Sonuç olarak, güveni kötüye kullanma suçunun kamu davasına konu olup olmaması, suçun basit mi yoksa nitelikli mi olduğuna göre değişiklik göstermektedir. Her iki durumda da, koşulları oluştuğunda Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenerek mahkemede kamu davası açılmaktadır ve yargılama süreci bu şekilde ilerlemektedir.

Görevi Kötüye Kullanmanın Cezası Nedir?

Görevi kötüye kullanma suçunun cezası (TCK m. 257), kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Bu ceza, suçun temel şekli için öngörülen yasal aralığı ifade etmektedir.

Kanun maddesi, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi için de ceza öngörmektedir; bu durumda ceza üç aydan bir yıla kadar hapis cezası olmaktadır. Cezanın belirlenmesinde, fiilin niteliği, meydana gelen mağduriyetin veya zararın boyutu, sağlanan haksız menfaatin derecesi ve failin kusur durumu gibi faktörler dikkate alınmaktadır.

Görevi kötüye kullanma suçundan dolayı verilecek ceza, somut olayın özelliklerine göre mahkeme tarafından bireyselleştirilmektedir. Ayrıca, bu suç nedeniyle kamu görevlisi hakkında disiplin hükümleri de uygulanabilmekte ve memuriyetten çıkarılmaya kadar varan sonuçlar doğurabilmektedir. Yargıtay içtihatları, cezanın uygulanmasında ve suçun unsurlarının yorumlanmasında önemli bir kaynak teşkil etmektedir.

Güveni Kötüye Kullanma Cezası Paraya Çevrilir mi?

Evet, güveni kötüye kullanma suçundan dolayı hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının belirli koşullar altında adli para cezasına çevrilmesi mümkün olmaktadır. Kasten işlenen suçlardan dolayı hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezaları, failin kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecindeki davranışları ve suçun işlenmesindeki özellikler göz önünde bulundurularak adli para cezasına çevrilebilmektedir. Bu durum, güveni kötüye kullanma suçunun basit hali için verilen cezalar açısından geçerli olabilmektedir.

Adli para cezasına çevirme kararı, mahkemenin takdirinde bulunmakta ve her somut olay için ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Eğer güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali söz konusu ise, bu suçtan dolayı verilebilecek hapis cezasının alt sınırı bir yıl olduğundan, çevirme imkanı daha sınırlı hale gelmekte veya ancak cezanın alt sınırdan verilmesi ve diğer koşulların da sağlanması durumunda gündeme gelebilmektedir.

Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi durumunda, gün para cezası sistemi uygulanmakta ve hakim, sanığın ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak bir gün karşılığı miktarı belirlemektedir. Çevrilen adli para cezasının ödenmemesi halinde ise tekrar hapis cezasına dönüştürülmesi söz konusu olabilmektedir. Bu düzenlemeler, cezanın bireyselleştirilmesi ilkesinin bir yansıması olarak kabul edilmektedir.

Hizmet Nedeniyle Görevi Kötüye Kullanma Uzlaşmaya Tabi mi?

Hayır, görevi kötüye kullanma suçu, “hizmet nedeniyle” işlenmiş olsa dahi genel itibarıyla uzlaşma kapsamında yer alan suçlardan biri olarak kabul edilmemektedir. Uzlaşma, belirli suçlar için soruşturma veya kovuşturma aşamasında tarafların anlaşarak uyuşmazlığı sona erdirmelerini sağlayan bir kurumdur. Ancak, görevi kötüye kullanma suçu, genellikle kamu idaresinin güvenilirliğine ve düzenli işleyişine karşı işlenen bir suç tipi olarak değerlendirilmektedir.

Uzlaşmaya tabi suçlar katalog şeklinde sayılmış olup, görevi kötüye kullanma suçu bu katalogda doğrudan yer almamaktadır. Kamu görevlileri tarafından işlenen ve kamu zararına veya kişilerin mağduriyetine yol açan bu tür suçların, kamu düzeni açısından taşıdığı önem nedeniyle uzlaşma kapsamı dışında tutulması genel bir prensip olarak benimsenmektedir.

Dolayısıyla, bir kamu görevlisinin hizmetiyle bağlantılı olarak görevini kötüye kullanması durumunda, bu fiil nedeniyle başlatılan ceza soruşturması veya kovuşturması uzlaşma yoluyla sona erdirilememektedir. Soruşturma ve kovuşturma işlemleri genel hükümlere göre yürütülmekte ve suçun sübut bulması halinde fail hakkında kanunda öngörülen cezaya hükmedilmektedir.

Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Nedir?

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, suçun nitelikli hallerinden birini teşkil etmektedir. Bu suç tipi, failin bir hizmet ilişkisi kapsamında kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak, zilyetliği devredilen mal üzerinde devir amacı dışında tasarrufta bulunması veya bu devir olgusunu inkâr etmesiyle oluşmaktadır. Hizmet ilişkisinin varlığı, bu suçun temel unsurunu oluşturmakta ve faile belirli bir kolaylık sağlamaktadır.

Bu suçun oluşabilmesi için fail ile mağdur arasında bir hizmet sözleşmesine dayalı (işçi-işveren gibi) veya fiili bir hizmet ilişkisinin bulunması gerekmektedir. Malın faile tevdi veya teslimi de bu hizmet ilişkisi nedeniyle ve bu ilişkinin gereği olarak yapılmış olmalıdır. Örneğin, bir şirkette çalışan ve görevi gereği şirketin mallarını kullanma veya muhafaza etme yetkisine sahip bir kişinin, bu malları kendi yararına kullanması veya satması hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu, basit güveni kötüye kullanma suçuna göre daha ağır bir yaptırıma tabi tutulmaktadır çünkü fail, hizmet ilişkisinin sağladığı özel güven ortamını ve kolaylığı istismar etmektedir. Bu durum, fiilin haksızlık içeriğini artırmakta ve kanun koyucu tarafından daha ciddi bir suç olarak değerlendirilmektedir. Yargılama sürecinde hizmet ilişkisinin niteliği ve varlığı dikkatle incelenmektedir.

Avukatın Görevi Kötüye Kullanma Suçu Cezası Nedir?

Avukatın görevi kötüye kullanma suçu işlemesi durumunda uygulanacak ceza, genel olarak “görevi kötüye kullanma” suçu kapsamında değerlendirilmektedir. Avukatlar, kamu hizmeti niteliğindeki mesleklerini icra etmeleri sebebiyle, belirli durumlarda TCK uygulaması bakımından kamu görevlisi sayılmaktadır. Bu nedenle, avukatın görevinin gereklerine aykırı hareket ederek müvekkilinin veya üçüncü kişilerin mağduriyetine, kamunun zararına neden olması ya da kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlaması halinde görevi kötüye kullanma suçundaki yaptırımlar gündeme gelmektedir.

Görevi kasten kötüye kullanmanın cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmektedir. Eğer fiil, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstermek suretiyle işlenmişse, bu durumda ceza 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası olmaktadır. Avukatın fiilinin aynı zamanda Avukatlık Kanunu’nda tanımlanan bir disiplin suçunu da oluşturması halinde, ceza sorumluluğunun yanı sıra baro tarafından disiplin cezası da uygulanabilmektedir.

Avukatın görevi kötüye kullanma fiili, güveni kötüye kullanma veya dolandırıcılık gibi başka suçların unsurlarını da taşıyorsa, fiilin hangi suçu oluşturduğu somut olayın özelliklerine göre ayrıca değerlendirilmekte ve en uygun suç tipinden dolayı ceza tayin edilmektedir. Yargıtay kararları, avukatların mesleki faaliyetlerinden doğan cezai sorumluluklarının sınırlarının çizilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Yargıtay Kararları Bozma Sebepleri Nelerdir?

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin Yargıtay kararlarında davaların bozulmasına neden olan çeşitli sebepler bulunmaktadır. Bu sebepler arasında, suçun maddi ve manevi unsurlarının eksik veya hatalı değerlendirilmesi sıklıkla yer almaktadır. Özellikle, sanığa isnat edilen fiilin kanuni tanımdaki unsurları tam olarak karşılayıp karşılamadığı, zilyetliğin devir amacının ve bu amaca aykırı tasarrufun net bir şekilde ortaya konulup konulmadığı hususları bozma nedeni olabilmektedir.

Delillerin yetersizliği veya hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olması da önemli bir bozma sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanığın suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmaması durumunda mahkûmiyet kararları Yargıtay tarafından bozulmaktadır. Ayrıca, hizmet ilişkisinin varlığı ve niteliği konusunda yapılan eksik inceleme veya hatalı tespitler de kararın bozulmasına yol açabilmektedir.

Usul hükümlerine aykırılıklar, savunma hakkının kısıtlanması, gerekçeli kararda delillerin tartışılmaması veya hükmün gerekçesiz olması gibi durumlar da Yargıtay tarafından bozma sebebi sayılmaktadır. Suç vasfının yanlış tayin edilmesi, örneğin fiilin basit güveni kötüye kullanma suçu veya başka bir suç tipini oluşturmasına rağmen nitelikli halden ceza verilmesi ya da tam tersi durumlar da Yargıtay incelemesinde bozma sebebi olarak değerlendirilmektedir.

Av. Zeynep ÜRÜŞAN 

Reform Avukatlık Bürosu

Ankara Avukat - Avukat Nalan KURU ve Av. Gökhan Yılmaz tarafından kurulmuş olup, Çankaya/Ankara’da bulunan avukatlık ofisinde faaliyet göstermektedir. Reform Ankara Hukuk Bürosu özellikle kamu hukuku ve özel hukuk alanında tecrübeli kadrosuyla hukuki ihtilafların çözümü noktasında hizmet vermektedir. Mesleğimizi yapmaktayken ön yargısız bir şekilde, dürüst , şeffaf , hızlı , iletişim halinde ve sonuç odaklı hareket etmekteyiz. Reform Hukuk ve Danışmanlık Bürosu Ankara , uzun yıllara dayanan tecrübesi ile gerek ulusal gerekse uluslararası alanda faaliyet gösteren müvekkillerine hukukun birçok farklı alanında danışmanlık ve dava takibi hizmetleri veren bir hukuk bürosudur. Büromuz farklı uzmanlık alanlarında başarı göstermiş avukatlardan oluşmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
ARAYIN