Borçlar HukukuGayrimenkul Hukuku

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası

Makalemizde muhdesatın aidiyetinin tespiti davası özellikleri, şartları ve emsal karara yer verilmiştir. Konumuzla alakalı detaylı açıklama yapmadan önce Muhdesat ne anlama gelmektedir ? konusu ile alakalı açıklama yaparak konunun daha detaylı anlaşılması açısından faydalı olacaktır.

“Muhdesat” kelimesi, sözlük anlamı itibarıyla önceden mevcut olmayan bir durumun sonradan ortaya çıkarılması demektir. Bu bağlamda muhdesat, bir arazi üzerine sonradan yapılan ya da dikilen unsurlar anlamında kullanılmaktadır.

Hukuki Anlamda Muhdesat

Hukuk terminolojisinde muhdesat, özellikle arazi üzerinde sonradan meydana getirilen yapılar ve dikili şeyler için kullanılmaktadır. Buna göre bir taşınmaz üzerinde bulunan:

  • Bina, tesis, yapı gibi inşa edilmiş unsurlar,
  • Ağaç, bağ, bahçe gibi dikili bitkiler,

hukuken muhdesat kapsamına girer.

Kadastro Kanununda Muhdesat

Muhdesat kavramı 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Anılan hükme göre:

“Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise, bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.” (KK m. 19/2)

Bu hüküm uyarınca, taşınmaz malikinden farklı bir kişiye ait olan muhdesat, kadastro tutanaklarında ayrıca belirtilmekte ve mülkiyet ilişkileri bakımından kayıt altına alınmaktadır.

Muhdesatın Aidiyeti Nedir?

Muhdesatın aidiyeti, bir taşınmaz üzerinde malik dışında üçüncü kişiler veya paydaşlardan biri tarafından sonradan meydana getirilen yapıların ya da dikili ağaçların kime ait olduğunun belirlenmesi meselesidir. Uygulamada özellikle paylı mülkiyet ilişkilerinde ortaklardan birinin taşınmaz üzerinde bina inşa etmesi veya ağaç dikmesi, yahut üçüncü kişilerin malik ile herhangi bir hukuki ilişki kurmaksızın taşınmaz üzerinde muhdesat meydana getirmesi aidiyet konusunda uyuşmazlıklara yol açmakta; bu nedenle muhdesatın kime ait olduğunun tespiti hem mülkiyet hakkı hem kadastro kayıtları hem de haksız inşaat hükümlerinin uygulanması bakımından büyük önem taşımaktadır.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Nedir ?

Muhdesatın aidiyetinin tespiti, bir taşınmaz üzerinde sonradan meydana getirilen bina, tesis, ağaç veya diğer dikili şeylerin kime ait olduğunun hukuken belirlenmesi anlamına gelmektedir. Taşınmazın mülkiyetinden bağımsız olarak muhdesatın kime ait olduğu zaman zaman ihtilaf konusu olmakta ve bu durumda açılan muhdesatın aidiyetinin tespiti davası ile yapı veya dikili şeylerin hangi kişi tarafından meydana getirildiği yahut kime ait olduğu mahkeme kararıyla kesinleşmektedir. Bu kurum, hem kadastro işlemleri sırasında taşınmaz kayıtlarının doğru tutulması hem de paydaşlar, üçüncü kişiler veya mirasçılar arasındaki mülkiyet ihtilaflarının çözümü bakımından büyük önem taşır. Detaylı bilgi için gayrimenkul avukatı ile iletişime geçmeniz faydalı olacaktır.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davasında Arabuluculuk

Dava şartı arabuluculuk, kanunda açıkça sayılan uyuşmazlıklar bakımından geçerli olup muhdesatın aidiyetinin tespiti davası bu kapsamda değildir. Dolayısıyla muhdesatın aidiyetine ilişkin davalarda zorunlu arabuluculuk dava şartı bulunmamaktadır. Bununla birlikte, taraflar dilerlerse ihtiyari olarak arabuluculuk yoluna başvurabilir ve uyuşmazlığı mahkeme sürecine gitmeden çözüme kavuşturmayı tercih edebilirler.

Muhdesatin Aidiyeti Tespiti Davasi Nedir

Muhdesatın Aidiyeti Tespiti  Davası Nedir ?

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 722 ila 724. maddeleri ile 729. maddesinde düzenlenen hükümler, bir kimsenin başkasına ait malzemeyi kendi arazisinde kullanması veya başkasının arazisinde yapı ya da fidan dikmesi halinde ortaya çıkan mülkiyet ilişkilerini düzenlemektedir. Kanuna göre, bu tür malzeme veya fidanlar arazinin bütünleyici parçası sayılmakta; ancak malzeme sahibinin rızası olmadan kullanılan unsurlar aşırı zarara yol açmadan sökülebiliyorsa, malzeme sahibine iade edilmesi talep edilebilmektedir.

Aksi durumda arazi maliki uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur ve iyiniyetin varlığına göre hâkim, zararın tamamına veya en az değere hükmedebilir. Ayrıca, yapının değeri arazinin değerinden açıkça fazlaysa, iyiniyetli taraf bedel karşılığında arazi mülkiyetini talep edebilir. Bu düzenlemeler ışığında taşınmaz üzerinde bulunan yapı veya dikili şeylerin kime ait olduğunun belirlenmesi için açılan davalara muhdesatın aidiyetinin tespiti davası denilmektedir. Hukuki niteliği itibariyle bir tespit davası olan bu dava (HMK m. 106), muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin veya kime ait olduğunun belirlenmesine hizmet eder ve taşınmaz mülkiyetinden bağımsız düşünülemeyecek niteliktedir.

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası ile davacı, muhdesatın kendisi tarafından meydana getirildiğini veya muhdesatın kendisine ait olduğunu mahkeme kararı ile tespit eder.

Özellikle belirtelim ki; gayrimenkul üzerinde bulunan muhdesat yönünden derdest ortaklığın giderilmesi davası ya da kamulaştırma işlemi bulunmadığı takdirde muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açılamaz.

Muhdesatın Aidiyeti Davasında Harç ve Yargılama Giderleri

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası, nispi harca tabi olup, davacı taraf muhdesatın toplam değerinden kendi payına düşen kısım üzerinden nispi harcı ödemekle yükümlüdür. Uygulamada davacılar dava açarken genellikle muhdesatın değerini düşük göstermekte, dava açılışında bu değer üzerinden harç yatırılmakta; ancak yargılama sırasında yapılan keşif ile muhdesatın gerçek değeri tespit edildiğinde eksik harçlar tamamlanmaktadır.

Yargılama giderleri ve avukatlık ücreti bakımından da kabulüne karar verilen ve harçlandırılan değer esas alınarak davacı lehine avukatlık ücret tarifesi hükümlerine göre ücret belirlenir. Bunun yanında, kabul ve red oranına göre davacının yaptığı yargılama giderleri de davalıların tapu kaydındaki payları oranında tahsil edilmektedir (HMK m. 326). Sonuç olarak, muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında hem harç hem de yargılama giderleri, zemin bedeli hariç olmak üzere muhdesatın gerçek değeri üzerinden hesaplanmaktadır.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası Kime Karşı Açılır?

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası, muhdesatın davacıya ait olduğunu kabul etmeyen tüm tapu kayıt maliklerine karşı açılmalıdır. Bu kapsamda, muhdesatın davacıya ait olduğunu açıkça beyan eden ortaklar veya maliklere karşı dava açılması mümkün değildir. Ancak muhdesatın kime ait olduğuna ilişkin herhangi bir beyanı bulunmayan tüm tapu maliklerine karşı dava yöneltilebilir. Dolayısıyla, muhdesatın aidiyetine ilişkin belirsizliklerin giderilmesi amacıyla açılacak davalarda, taraf teşkilinin tam sağlanabilmesi için davanın, muhdesatın mülkiyetini kabul etmeyen veya bu konuda görüş bildirmeyen tüm tapu kayıt maliklerine yöneltilmesi zorunludur.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davasında Görevli Mahkeme

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında görevli mahkeme, kanun gereği Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetki bakımından ise dava, muhdesatın bulunduğu yer mahkemesinde açılmalıdır. Dolayısıyla hem görev hem de yetki açısından davacının, muhdesatın yer aldığı taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açması zorunludur.

Muhdesat Aidiyetinin Tespiti Hak Düşürücü Süre

Muhdesat Aidiyetinin Tespiti Hak Düşürücü Süre?

Muhdesatın tespitine ilişkin mevzuatta açık bir hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Bu nedenle, muhdesatın aidiyetinin belirlenmesinin gerekli olduğu durumlarda, özellikle de ortaklığın giderilmesi davası açıldığında, muhdesat üzerinde hak iddia eden kişilerin aynı zamanda muhdesatın aidiyetinin tespiti davasını da açmaları mümkündür. Böylelikle taşınmazın paylaşımı veya satış yoluyla ortaklığın giderilmesi sürecinde, muhdesatın kime ait olduğuna ilişkin belirsizlik ortadan kaldırılarak mülkiyet ilişkileri netleştirilmektedir.

Her ne kadar muhdesatın tespitine ilişkin kanunlarda genel olarak açık bir hak düşürücü süre bulunmasa da, kadastrodan geçen taşınmazlar bakımından farklı bir düzenleme mevcuttur. İlgili kanun hükümleri gereğince, kadastro işlemleri tamamlandıktan sonra muhdesat üzerinde hak iddia eden kişilerin bu haklarını ileri sürebilmeleri için 10 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu nedenle, kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde dava açılmadığı takdirde, muhdesatın aidiyetine ilişkin talepler dinlenmeyecek ve dava hakkı ortadan kalkacaktır.

Muhdesatın Aidiyeti Davası Kesinleşmeden İcraya Konulur mu?

Muhdesatın aidiyetine ilişkin davada mahkeme tarafından hüküm verilmiş olsa dahi, bu karar kesinleşmeden icraya konulamaz. Aynı şekilde, ilamın fer’i niteliğinde bulunan yargılama giderleri ve vekâlet ücreti de karar kesinleşmeden icra takibine konu edilemez. Bu nedenle muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında verilen kararların uygulanabilir hale gelmesi için öncelikle hükmün kesinleşmesi beklenmeli, ancak kesinleşmeden sonra icra yoluna başvurulabilmektedir.

Muhdesat Şerhi Nasıl Kaldırılır?

Muhdesat iddiası, tapuya şerh ettirilemez. Tapu kütüğünün “beyanlar” hanesine işlenmesi söz konusu olabilir. Bu ayrım önemlidir. Zira şerh şahsi bir hakkın kuvvetlendirilmesi neticesini doğurur, oysa beyan’ın böyle bir etkisi bulunmamaktadır. Beyan fiili durumun tespiti bakımından önem taşır ve ispat kolaylığı sağlar. Bununla birlikte eğer sehven muhdesat tapuya şerh ettirilmiş ise bu şerhin kaldırılmasını talep eden bir dava açılması mümkündür.

Ortaklığın Giderilmesi Davasında Muhdesat İddiası

Ortaklığın giderilmesi davası, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyeti altındaki taşınmazların paydaşlar arasında paylaştırılması veya satış yoluyla tasfiyesini sağlamayı amaçlayan bir dava türüdür ve bu süreçte taşınmaz üzerinde bulunan bina, tesis, ağaç gibi muhdesatların kime ait olduğunun belirlenmesi kritik önem taşır.

Özellikle paydaşlardan birinin kendi imkânlarıyla taşınmaz üzerinde yapı veya ek tesis inşa etmesi halinde muhdesatın değeri ve aidiyeti hususunda uyuşmazlıklar ortaya çıkabilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesi uyarınca, bir şeye malik olan kimse onun bütünleyici parçalarına da malik sayılmakla birlikte, muhdesatın belirli paydaşlar tarafından yapılmış olması durumunda bu kuralın doğrudan uygulanması yeterli olmayabilir; bu nedenle ortaklığın giderilmesi davası sırasında muhdesatların kime ait olduğunun ayrıca değerlendirilmesi ve bu hususta mahkeme tarafından çözüm üretilmesi gerekmektedir.

Ortaklığın giderilmesi davasında muhdesat iddiası ileri sürüldüğünde ve bunun üzerine ayrı bir muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açıldığında, bu davanın bekletici mesele yapılıp yapılmayacağı önem arz etmektedir. Yargıtay içtihatlarına göre, verilen süre içinde muhdesatın aidiyetine ilişkin dava açılmışsa, ortaklığın giderilmesi davası bu davanın sonucuna kadar bekletici mesele yapılmalıdır; ancak dava açılmamışsa muhdesat iddiası yokmuş gibi kabul edilerek ortaklığın giderilmesi davasına devam edilir.

Taşınmazdaki Üçüncü Kişilere Ait Muhdesatlar

Ortaklığın giderilmesi davasında taşınmaz üzerindeki muhdesatın her zaman paydaşlara değil, üçüncü kişilere ait olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre muhdesatın üçüncü kişilere ait olduğunun anlaşılması halinde, bu kişiler ortaklığın giderilmesi davasına taraf olarak dahil edilemez ve satış bedelinden kendilerine pay verilmesi de mümkün değildir. Bununla birlikte, üçüncü kişilerin taşınmaz üzerinde meydana getirdikleri muhdesat nedeniyle uğradıkları zararı talep edebilmeleri için sebepsiz zenginleşme davası açma hakları saklı tutulmaktadır.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası Emsal Kararlar 

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası Emsal Kararlar

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2024/5054E, 2025/3333K , 30.06.2025 Tarihli Kararı ;

Davacılar vekili; Elazığ ili, … ilçesi, … Köyü … ve … parsel sayılı taşınmazlarda müvekkilleri ve davalının birlikte paylı malik olduklarını, bu taşınmazlardan … parsel üzerindeki murislerinden kalan kerpiç evin zaman içinde çok eski olması nedeniyle 1985 yılında yıkılıp bu parselde bulunan 3 katlı yığma betonarme ev, istinat duvarları, süs havuzu, bahçe tanzimi, bu parsel ve … parsel sayılı taşınmazdaki ulaşım yolları, … parseldeki teraslamanın müvekkilleri tarafından yapıldığını, … ve … parsel üzerinde yaşı 30 yıla kadar olan kayısı, ceviz, kavak ve diğer tüm ağaçların da müvekkilleri tarafından yetiştirildiğini,

Tüm ödemelerin müvekkilleri tarafından eşit şekilde karşılandığını, ayrıca … parsel üzerinde bulunan 450 tonluk beton havuz da müvekkilleri tarafından yapıldığı gibi bu havuza ve eve akmakta olan suya ait n bir buçuk kilometrelik isale hattının tüm malzeme ve işçiliğinin de müvekkilleri tarafından karşılandığını, bu sebeple tüm muhdesatların müvekkillerine ait olduğunu ileri sürerek muhdesatların müvekkillerine eşit şekilde aidiyetinin tespitini talep etmiştir.

BAM kaldırma ilamı doğrultusunda hava fotoğraflarının dosya arasına alınmasından sonra alınan raporlarda … parsel sayılı taşınmazdaki 171 adet kayısı ağacının 1984 yılından sonra dikildiğinin belirtildiği, tanık beyanları ve dosya kapsamı dikkate alındığında davacıların iddiasını ispatladığı, büyük sulama havuzunun ise tescil harici alanda kalıp taraflara ait parsellerde bulunmadığı…” gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile, Elazığ ili, … ilçesi, … Köyü, … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki zemin + 1. kat ve teras kattan oluşan yığma kargir bir ev, evin etrafinı çevreleyen taş duvar, evin önündeki oturma terası, yaz damı, ekmek damı, süs havuzu, bahçe istinat duvarı, istinat duvarı ve Elazığ ili, … ilçesi, … Köyü, … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 171 adet kayısı ağacının davacılara ait olduğunun tespitine, fazlaya dair istemin reddine, karar verilmiştir.

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2024/11683 E, 2025/5331 K , 17.04.2025 

Dava konusu taşınmazın 12 numaralı bağımsız bölümüne ilişkin dava açılmış olup 12 numaralı bağımsız bölümün aidiyetine ve takdiyatların kamulaştırma bedeline yansıtılmasına karar gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2024/2474 E, 2025/833K, 17.02.2025 

Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 m).22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir.

Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.

Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir.

Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her  aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.). Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.

Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında ortaklığın giderilmesi davasının derdest olduğu, Mahkemece gerekli araştırma yapılarak hüküm kurulduğu, istinaf incelemesinden sonra Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm davalı … tarafından temyiz edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı … tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2024/2762E, 2024/3651K 

Somut olayda; Mahkemece verilen süre ve yetki üzerine muhdesat aidiyetinin tespiti istemli dava açılmışsa da; Kocaali Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/2 Esas sayılı kararında muhdesat oranı tespit edilmeden hüküm kurulmuştur. İlgili Hukuk bölümünün ikinci paragrafında açıklandığı üzere; muhdesat, arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibarıyla arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilip, belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunarak bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği yüzdelik oran kurulmak suretiyle belirlenmelidir.

Bu nedenle Kocaali Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.2017 tarihli kararının hükme esas alınması doğru olmamıştır. Dosya kapsamında bulunan bilgiler ile bilirkişi raporları dikkate alındığında; 1 ve 2 nci katların muhdesat oranı %25,70 olup, 3 üncü katın muhdesat oranı ise 24,59’dır. Ne var ki muhdesat oranının yanlış tespit edilmesi, muhdesat sahibi olmayan taraflarca temyiz edilmediğinden, aleyhe bozma yasağı ilkesi gözetilerek bozma kararı verilmemiş, davalılar vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürdükleri nedenlere göre kararın onanması gerekmiştir.  Davalılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA, Taşınmaz malın satış bedelinden payına düşecek paranın %011,38 oranında hesaplanacak onama harcından peşin alınan 427,60 TL’nin mahsubu ile bakiyesinin temyiz edene yükletilmesine..

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2001/1166E, 2001/1164K , 26.12.2001 

Satış yoluyla ortaklığın giderilmesi istenilen taşınmaz üzerinde muhdesat varsa bunlar arzın mütemmim cüz-ü sayıldığından, arzla birlikte satışına karar verilir. Ancak bunların bir kısım paydaşlara aidiyetine ilişkin tapuda şerh varsa veya bu hususta tüm paydaşlar ittifak ediyorsa o takdirde değerlere göre oran kurulması ve satış parasının bu oran esas alınarak dağıtılması gerekir.

Oran kurulurken muhdesatın ve arzın dava tarihi itibariyle ayrı ayrı değeri takdir ettirilir, bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri saptanır, bulunan tüm değer muhtesat bedeline ve arzın kıymetine ayrı ayrı oranlanarak yüzde itibariyle ne kadarının muhdesata ne kadarının arza isabet ettiği belirlenir. Satış bedelinin dağıtımında da, bulunan bu yüzde nisbetler gözönünde tutularak muhdesata isabet eden kısmın sadece muhdesat sahibine veya paylan nisbetinde sahiplerine, arza isabet eden kısmında payları oranında tüm paydaşlara verilmesi icap eder.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/844E, 2007/852K, 14.11.2007 

Somut olayda dava konusu binanın yapıldığı taşınmaz her ne kadar paylı mülkiyet hükümlerine tabi ise de bu hisse davacıya satılmadan önce üzerine davalı ve eşi tarafından bina yapıldığı, davacının da bu hisseyi bina ile birlikte satın aldığı ve bu husus Bursa Asliye 3. Hukuk Mahkemesinin 10.6.2003 tarih 2002/991 E., 2003/637 K.sayılı ilamı ile kesinleşmiş olduğundan davacının payı oranında değil davalı tarafından işgal edilen 1 ve 2 nolu daireler üzerinden hesaplanan ecrimisilin tamamına hükmedilmesi gerekir.

Öte yandan, bu durum diğer paylı mülkiyet sahiplerinin dava açma haklarını elinden almayacağından her hangi bir hak kaybı söz konusu olmayacaktır. O halde, yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alındığında, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/75E, 2009/116K , 11.03.2009 -Muhdesat Aidiyeti İhtilafı

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, davacı tarafından inşa edildiği ihtilafsız olan dava konusu muhdesatın üzerinde bulunduğu parsel hakkında paydaşlar arasında derdest bulunan ortaklığın giderilmesi davası sonunda taşınmazın muhdesatla birlikte satılarak yıkılması durumunun yanı sıra; tapuda mevcut zemin paydaşları veya ortaklığın giderilmesi davası sonucunda taşınmazı satın alan yeni zemin malikinin men’i müdahale ve kal davası açmak suretiyle davacı muhtesat sahibine taşınmazdan el çektirme ihtimalinin bulunmasına,

Bu itibarla hukuken himaye edilmesi gereken hakkı yakın bir tehlike altında bulunan davacının eldeki tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerektiğine; nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 07.04.2004 gün ve E:2004/7-185 K:2004/207 sayılı kararında da aynı ilkenin benimsenmiş olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu : 2009/164E, 2009/239K, 03.06.2009 – Muhdesatın Tespiti Davası

Mahkemece, davacının alım gücünün bulunduğu, kadastro tespit tarihine kadar davalı ile aralarında bir ihtilaf bulunmadığı, çekişmeli taşınmazdaki evin davacıya ait olduğu hususunun yerel bilirkişi, tanık beyanları ve dosya içerisindeki belgelerle kanıtlandığı gerekçesi ile isteğin kabulüne karar verilmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Sikca Sorulan Sorular 4

Sıkça Sorulan Sorular -Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası

Muhdesat ne demektir?

Muhdesat, bir taşınmaz üzerinde malik dışında üçüncü kişiler veya paydaşlar tarafından sonradan meydana getirilen bina, tesis, ağaç veya benzeri unsurları ifade eder.

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası nedir?

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası, taşınmaz üzerindeki muhdesatın kime ait olduğunun belirlenmesi amacıyla açılan ve niteliği itibariyle bir tespit davası olan hukuk davasıdır.

Geçici olarak inşa edilen yapılar muhtesata dahil midir ?

Hayır, geçici olarak arazi üzerinde yer alan hiçbir unsur muhtesada dahil olmaz.

Prefabrik evler muhdesat sayılır mı ?

Hayır, prefabrik evler “tiny house” araca bağlanıp götürülebileceği için muhdesat olarak değerlendirilmez.

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası hangi hallerde açılır?

Kadastro çalışmalarında muhdesatın kime ait olduğunun belirlenmesi gerektiğinde, paydaşlardan birinin ortak taşınmazda bina veya ağaç dikmesi halinde ya da üçüncü kişilerin malik ile hukuki ilişki kurmadan muhdesat meydana getirmesi durumunda bu dava açılabilir.

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında görevli ve yetkili mahkeme neresidir?

Görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi, yetkili mahkeme ise muhdesatın bulunduğu yer mahkemesidir.

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında harç nasıl hesaplanır?

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası nispi harca tabidir ve harç, zemin bedeli hariç muhdesatın gerçek değeri üzerinden hesaplanır.

Muhdesat iddiası tapuya şerh edilebilir mi?

Muhdesat iddiası tapuya şerh edilemez; yalnızca tapu kütüğünün “beyanlar” hanesine işlenebilir. Sehven şerh verilmişse, dava yoluyla şerhin kaldırılması mümkündür.

Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında arabuluculuk zorunlu mudur?

Hayır, bu dava zorunlu arabuluculuk kapsamına girmez. Ancak taraflar dilerse ihtiyari olarak arabuluculuğa başvurabilir.

Ortaklığın giderilmesi davasında muhdesat iddiası nasıl değerlendirilir?

Paydaş muhdesat iddiasını açıkça ileri sürmeli, diğer paydaşların kabulüne bakılmalıdır. İhtilaf olması halinde mahkeme, muhdesatın aidiyetinin tespiti için dava açılması amacıyla süre verir.

Muhdesat üçüncü kişilere aitse ne olur?

Muhdesatın üçüncü kişilere ait olduğu anlaşılırsa, bu kişiler ortaklığın giderilmesi davasına dahil edilemez ve satış bedelinden pay alamaz dolayısı ile muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açamaz ; ancak sebepsiz zenginleşme davası açabilirler.

Mahkeme kararı kesinleşmeden icra takibi yapılabilir mi?

Hayır. Muhdesatın aidiyetine ilişkin mahkeme kararı kesinleşmeden icraya konulamaz. Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası yargılama giderleri ve vekâlet ücreti bakımından da kesinleşmenin beklenmesi gerekir.

Reform Avukatlık Bürosu

Ankara Avukat - Avukat Nalan KURU ve Av. Gökhan Yılmaz tarafından kurulmuş olup, Çankaya/Ankara’da bulunan avukatlık ofisinde faaliyet göstermektedir. Reform Ankara Hukuk Bürosu özellikle kamu hukuku ve özel hukuk alanında tecrübeli kadrosuyla hukuki ihtilafların çözümü noktasında hizmet vermektedir. Mesleğimizi yapmaktayken ön yargısız bir şekilde, dürüst , şeffaf , hızlı , iletişim halinde ve sonuç odaklı hareket etmekteyiz. Reform Hukuk ve Danışmanlık Bürosu Ankara , uzun yıllara dayanan tecrübesi ile gerek ulusal gerekse uluslararası alanda faaliyet gösteren müvekkillerine hukukun birçok farklı alanında danışmanlık ve dava takibi hizmetleri veren bir hukuk bürosudur. Büromuz farklı uzmanlık alanlarında başarı göstermiş avukatlardan oluşmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu