Temyiz Dilekçesi Örneği (Yargıtay )

Temyiz dilekçesi, Ceza Muhakemesi Kanunun 286. Maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerinin Yargıtay tarafından incelenmesi amacıyla verilen bir dilekçe türüdür. Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Süresi içinde yapılan temyiz başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller.
Temyiz Dilekçesi Nasıl Yazılır ?
CMK 294. Maddesi Uyarınca ;
Temyiz eden, hükmün neden bozulmasını istediğini açıkça belirtmelidir.
Temyiz dilekçesinde mutlaka şu açıklanmalıdır:
-
Hangi hüküm,
-
Hangi hukuka aykırılık nedeniyle,
-
Neden bozulmalıdır?
Bu “bozma nedeni gösterme zorunluluğu” temyizin şekli bir şartıdır. Yargıtay, temyiz sebebi gösterilmemiş dilekçeleri sadece usul yönünden inceler; esasa girmez.
Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Temyiz Dilekçesi Süresi Ne Kadardır ?
CMK m.291, temyize başvurmanın nasıl ve hangi süre içinde yapılacağını düzenleyen temel hükümdür.
Temyiz süresi: 2 hafta (Hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğinden itibaren 2 haftadır. )
Burada dikkat edilmesi gerekenler:
-
Süre gerekçeli kararın tebliği ile başlar.
-
Gerekçesiz kısa kararın okunması süreci başlatmaz.
-
Tebligat hatalıysa veya yapılmamışsa süre başlamaz.
-
Sanığın yokluğunda verilen kararın sanığa tebliği zorunludur, aksi hâlde süresiz temyiz hakkı doğar.
Temyiz Dilekçesi Nereye Verilir ?
İki yöntem vardır:
Temyiz Dilekçesi Verme
Kararı veren mahkemeye 2 haftalık süre içinde temyiz dilekçesi verilir. Bu en sık kullanılan, hukuken güvenli yöntemdir.
Zabıt kâtibine beyanda bulunma
Temyiz eden kişi:
-
Mahkemeye gider,
-
Zabıt kâtibine “temyiz etmek istiyorum” der ve gerekçelerini ileri beyan eder,
-
Kâtip bu beyanı tutanağa geçirir,
-
Tutanak hakime onaylatılır.
Bu durumda ayrıca dilekçe yazmaya gerek yoktur.
Tutuklu sanık yönünden özel hüküm
Madde sonunda belirtilen:
“Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.”
Bu maddeye göre tutuklu sanığın:
-
Bulunduğu cezaevinde infaz memurları aracılığıyla beyan vererek,
-
Temyiz talebini iletme hakkı vardır.

Ceza Temyiz Dilekçesi Örneği
YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİNE
Gönderilmek Üzere
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ …. CEZA DAİRESİNE
TUTUKLU
BAM DOSYA NO :
BAM KARAR NO :
SANIK :
MÜDAFİİ :
KONU : Temyiz Talebimizden İbarettir.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
Ankara … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … tarihli ve … sayılı kararı; gerek usul, gerek delil değerlendirmesi, gerekse gerekçe yönlerinden kanuna, vicdana ve hakkaniyete açıkça aykırı olup; müvekkil …. hakkında haksız bir mahkûmiyet hükmü tesis edilmiştir. Söz konusu karar tarafımızca istinaf edilmişse de Ankara Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesinin …. tarihli kararıyla istinaf başvurumuzun esastan reddine karar verilmiştir. Söz konusu karar açıkça hatalıdır. Şöyle ki ;
DOSYA KAPSAMINDA AÇIK HUKUKA AYKIRILIKLAR
Dosya kapsamındaki cezalandırmayı gerekçe gösterilen olay şu şekildedir ” Sanık gece vakti sayılan bir zaman diliminde kolluk görevlileri ile karşılaşınca çantasını bırakarak kaçmıştır. Bıraktığı çanta içerisinde satışa hazır halde 7 paket eroin ve 8 paket metanfetamin maddesi bulunmuştur.
Sanığın çantasında yer alan kira sözleşmesine göre kullandığı sabit olan konutta yapılan aramada ise yine değişik nitelikte uyuşturucu maddeler ele geçirilmiştir. Ele geçirilen uyuşturucu maddelerin miktarı şahsi kullanım sınırının çok üzerindedir.
Öte yandan çeşitliliği ve hassas terazi bulunması bunların şahsi kullanım amacı dışında bulundurulduğunu göstermektedir. Her ne kadar sanık konutta çok sayıda kişinin kaldığını ve kimin hangi odayı kullandığının belli olmadığını savunmuş ise de bu şekilde ortaklaşa kullanılan bir yerde kişisel eşyaları bulunan kişilerin kullandıkları odaları muhafaza altına alacakları tabidir. Nitekim ele geçirilen maddeler sanığın attığı çantada bulunan anahtar ile açılarak girilen odada bulunmuştur.
Diğer yandan sanığın çantayı atarak kaçtığı olay tutanağı ile sabit olup kimlik belgesi ve kullandığı odanın anahtarı da bu çantadan çıkmıştır. Çantada ele geçirilen maddeler dahi satışa hazır paketlenmiş haldedir. Bir kimsenin kullanacağı uyuşturucu maddeleri bu şekilde çoklu paketlerle değişik nitelikte çantasında taşıması normal değildir ” denilmiştir. Söz konusu gerekçe üzerine sorularımız ;
1- Söz konusu çantayı kimin attığı tespit edilememiştir. Sadece söz konusu çantada müvekkilin kimlik bilgisi ve evinin kira sözleşmesi ve anahtarı olduğu tespitine yer verilmişse de söz konusu durum bir başkası tarafında da yapılmış olma ihtimali değerlendirilmemiştir.
2- Kabul etmemekle beraber velev ki söz konusu çanta müvekkile ait olduğu değerlendirilse dahi kolluk yetkililerinin söz konusu çantayı arama ve bunun üzerine ikamete gitmeleri için ilgili üstlerden izin alması gerekmekte ise de söz konusu usul bertaraf edilmiştir.
3- Dosya kapsamında gece vakti eve gidilmişse ve arama yapılmışsa da söz konusu gerçekleştirilen arama usule tamamen aykırıdır.
4- Dosya kapsamında müvekkilin çantasında kira sözleşmesi ve anahtar bulunduğu değerlendirilmişse de söz konusu deliller dosya kapsamında hiçbir zaman tartışılmamıştır. A) söz konusu kira sözleşmesi tarafımızca dosya kapsamında bulunamamıştır. B) söz konusu kira sözleşmesinin gerçekte müvekkil tarafından imza altına alınıp alınmadığı değerlendirilmemiştir. C) söz konusu müvekkilin kendi kapısını açtığı iddia edilen anahtar dosya kapsamında değerlendirmeye tabi tutulmamıştır.
5- Söz konusu arama sırasında dosyanın diğer şüphelisi ( takipsizlik kararı verilmiştir.) ile beraber ev aranmış ve dosyanın diğer şüphelisinin beyanları doğrultusunda müvekkilin odası olarak gösterilen yerde yapılan detaylı aramada dosya kapsamındaki deliller elde edildiği söylenmiştir. Ancak dosyanın diğer şüphelisinin beyanları doğrultusunda müvekkil 15 yıl gibi ağır hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Tüm ısrarımıza rağmen sayın mahkemece dosyanın diğer şüphelisi tanık olarak mahkeme huzurunda dinlenilmemiştir. Ayrıca söz konusu evde 7-8 kişi beraber kalmaktadır. Hayatın olağan akışına uygun olarak 7-8 kişinin beraber kaldığı evde kişinin kendi odası olması mümkün değildir.
6- Kaldı ki müvekkil söz konusu evi uzun süredir kullanmamıştır. Müvekkil Bursa Şehir Hastanesinde 7 gün 24 saat esasına dayalı olarak ücret karşılığı yıllardır hasta bakıcılık yapmaktaydı. Söz konusu belgelerin Bursa şehir hastanesinde getirtilmesi talep edilmişse de sayın mahkeme tarafından söz konusu hususla ilgili hiç bir değerlendirme yapılmamıştır.
7- Görüleceği üzere müvekkilin kendi odası olduğu dahi şüpheli olan, uzun süredir gitmediği bir evde çıkan uyuşturucu nedeniyle 15 yıl gibi ağır ceza ile cezalandırılmıştır.
8- Tarafımızca söz konusu uyuşturucu madde, terazi ve diğer eşyalar üzerinde olan parmak izi ile müvekkilin parmak izinin karşılaştırılması istenilmişse de söz konusu taleplerimiz akim bırakılarak doğrudan zapta dahi geçmeden ret edilmiştir.
9- “Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.2015/469-132 gün ve sayılı kararında ayrıntılı olarak tartışıldıktan sonra, Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonunda verilen ve “belirtilen şekle uyulmadan gerçekleştirilen arama sonucu elde edilmiş delillere dayalı olarak mahkumiyet kararı verilmesinin Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş bulunan adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine” ilişkin olan 19.11.2014 gün ve 2013/6183 başvuru nolu kararı da gerekçe gösterilmek suretiyle, Ceza Genel Kurulu’nun 26.06.2007/147-159 ile 13.03.2012/278-96 gün ve sayılı kararlarının aksine, CMK`nın 119/4. maddesine aykırı olarak yapılan aramanın hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.” denilmiştir. Söz konusu dosya kapsamında arama tutanaklarına bakıldığında söz konusu şartların yerine getirilmediği görülecektir.
10 Dosya kapsamında müvekkilin uzun süredir kaçak olduğundan bahsedilse de müvekkil yukarıda da izah ettiğimiz üzere uzun yıllardır Bursa Şehir Hastanesinde resmi olarak hasta bakıcılık yapmaktaydı. İş bu sebeple hakkında yakalama kararı olduğunu dahi bilmeyen müvekkil ile ilgili uzun süredir kaçak olduğundan bahsedilemeyeceği gibi kaçma şüphesinde bahisle tutuklama kararı da verilemeyecektir. Müvekkil uzun süredir tutukludur. Ve ciddi hastalıkları mevcuttur.
11- “Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinin 3. fıkrasındaki anlamına göre satışa arz etme, failin maliki veya zilyedi olduğu uyuşturucu veya uyarıcı bir maddeyi ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak satmak için, satma iradesini açığa vuran herhangi bir davranışta bulunmasıdır. Satışa arz etme, bir malı satma iradesini açığa vuran herhangi bir hareketin yapılmasıdır.
Bir kimsenin maliki ya da zilyedi olduğu uyuşturucu maddeyi, ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak satmak için, satma iradesini açığa vuran herhangi bir davranışta bulunması demektir. Failin uyuşturucu maddeleri satmak için müşteri araması, pazarlık etmesi, anlaşmaya çalışması, kapora alması, internet siteleri üzerinden maddeleri satışa sunması, sosyal medyada veya internet ortamında satışa dair ilanlar vermesi vb hareketler satışa arz olarak kabul edilir. Satışa arz etme suçu teşebbüse elverişli değildir. Satma iradesinin açığa vurulması ile suç tamamlanır” denilmiştir. Ancak söz konusu hususların hiçbirisi müvekkil yönünden değerlendirmeye tabi dahi tutulmamıştır.
Bu dilekçeyle, söz konusu hükmün kaldırılarak beraat kararı verilmesi, hilafı kanaatte ise hükmün bozulması ve duruşma açılarak eksik araştırmaların giderilmesi talep etmekteyiz.
II. USULE VE SAVUNMA HAKKINA AYKIRILIKLAR
1. Tevsi-i Tahkikat Taleplerine Hiçbir Karar Verilmeden Hüküm Kurulmuştur.
Son duruşmada, müdafi olarak tarafımızca açıkça;
Evde kalan diğer 6 kişinin kimliklerinin ve beyanlarının tespiti,
Aynı konutta kalan ….’un tanık sıfatıyla dinlenmesi ve sanıkla yüzleştirilmesini ve menfaat çatışmasının tartışılması gerektiği,
Ele geçirilen maddeler üzerinde parmak izi ve DNA incelemesi yapılması ve aidiyetini kanıtlayıcı somut delil araştırması yapılması,
Arama işleminin usule uygun olup olmadığının araştırılması değerlendirilmesi, taleplerinde bulunulmuştur. Ancak bu açık talepler tutanağa geçirilmiş, fakat mahkeme bu talepler hakkında hiçbir karar vermeden hüküm kurmuştur.
Bu durum, CMK 206/2, 217 ve 289/1-e uyarınca mutlak bozma nedenidir.
Yargıtay içtihatlarında da sabit olduğu üzere, tevsi-i tahkikat talepleri hakkında olumlu veya olumsuz karar verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Somut olayda, bu açık ihlal gerçekleşmiştir.
2. Mütalaa Okunmadan ve Savunmaya Söz Verilmeden Karar Verilmiştir.
Son duruşmada, Cumhuriyet Savcısı’nın esas hakkındaki mütalaası tarafımıza tebliğ edilmemiş, mütalaa tutanakta sadece “okundu” şeklinde yer almış, fakat sanığa ve müdafiine “diyecekleriniz nedir?” sorusu yöneltilmemiştir. Duruşma devam ederken direk kayıtlı klasörden kopyalanıp yapıştırılmıştır. Okumamıza dahi müsade edilmemiştir.
Bu durum hem CMK 216/1-3 hem de adil yargılanma hakkının (AİHS m.6) açık ihlalidir. Müdafi olarak mütalaaya karşı savunma yapma hakkımız fiilen engellenmiş, dolayısıyla savunma hakkı kısıtlanmıştır. Bu husus, CMK 289/1-h uyarınca mutlak bozma sebebidir.
3. Gerekçeli Kararda Müdafiinin Savunmalarına Hiç Yer Verilmemiştir.
Gerekçeli karar incelendiğinde;
- Müdafiin esasa ilişkin savunması,
- Usule aykırılık iddiaları,
- Tevsi-i tahkikat talepleri
hiçbir şekilde gerekçeli kararda yer almamıştır.
Mahkeme yalnızca savcılık mütalaasını özetlemiş, sanığın kısa savunmasını yazmış, ancak müdafi beyanlarını tamamen yok saymıştır.
Bu eksiklik, CMK 230/1-b hükmüne açık aykırıdır. Karar gerekçesinde müdafi savunmalarının neden reddedildiği tartışılmadığından, hüküm denetime elverişli olmaktan çıkmıştır. Yargıtay içtihatlarında da vurgulandığı üzere: Müdafi beyanları kararda tartışılmadan hüküm kurulması, gerekçesizlik nedeniyle bozma nedenidir.
III. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDEKİ HATALAR
1. Hüküm, Menfaat Çatışması Bulunan Tanık (…………..) Beyanına Dayanmıştır:
Mahkeme, hükmünü önemli ölçüde …………’un beyanına dayandırmıştır. Ancak bu kişi, aynı eylem nedeniyle daha önce birlikte yargılanmış, hakkında tefrik kararı verilmiş ve beraat etmiş bir sanıktır. Bu durumda, menfaat çatışması açık olup, suçtan kurtulmak amacıyla müvekkil aleyhine beyanda bulunması kuvvetle muhtemeldir. Mahkeme, bu çelişkiyi hiç tartışmamış, beyanın güvenilirliğini değerlendirmemiştir. Menfaat çatışması içinde olan sanığın diğer sanık aleyhine beyanı tek başına mahkumiyete esas alınamaz.
Bu nedenle, yalnızca …….’ın beyanına dayanarak hüküm kurulması delil değerlendirmesinde isabetsizdir.
2. Olay Yeri ve Uyuşturucu Aidiyeti Tespit Edilmemiştir:
Söz konusu konutta 7 kişi yaşamaktadır. Eve giren-çıkan harici kişilerin sayısı belli değildir. Mahkeme bunun tespitine ilişkin herhangi bir araştırma yapmamıştır.
Müvekkil, Bursa Şehir Hastanesi’nde refakatçi olarak yatılı olarak çalışmakta ve haftada yalnızca 1 gün eve gitmektedir. Evdeki odaların kime ait olduğu tam olarak belirlenmemiştir. ……’ın beyanının aksine evde kalan kişilere özgülenen bir oda bulunmamaktadır. Hayatın olağan akışı içerisinde 2+1 oda yapısına sahip bir evde …..’ın sanık …….’in birer odası varsa diğerleri nerede kalmaktadır? Bu husus izahtan varestedir. Buna rağmen; diğer odalarda bulunan maddelerin, hiç bir somut delile dayanmayan bir görüşle müvekkile ait olduğu kabul edilmiştir. Bu, TCK 20/1’deki şahsî sorumluluk ilkesiyle bağdaşmaz.
Delillerin aidiyet bağını kurmadan doğrudan müvekkil üzerine atfetmek varsayıma dayalı mahkûmiyet anlamına gelir.
3. Parmak İzi ve DNA İncelemesi Yapılmamıştır:
Ele geçirilen uyuşturucu maddeler üzerinde herhangi bir parmak izi ya da biyolojik inceleme yapılmamıştır. Oysa müvekkil savunmasında maddelerin kendisine ait olmadığını açıkça belirtmiştir. Bu durumda mahkeme, maddeler üzerinde müvekkilin fiziki teması olup olmadığını araştırmalıydı. Ancak bu yapılmamış, eksik incelemeyle hüküm kurulmuştur.
4. Arama İşlemi Usule Aykırıdır
Olayın yaşandığını kabul etmemekle birlikte, dosya kapsamındaki tutanak tanığının beyanına göre sanık müvekkilin şüpheli davranışları üzerine durdurulduğu beyan edilmiştir. Ancak hayatın olağan akışı içerisinde sivil kıyafetli ve kim olduğunu bilmediği kişilerden neden çantasını bırakarak kaçsın? Yine kabul anlamına gelmemekle birlikte çantayı ele geçirdiklerini ve açtıklarını beyan etmişlerdir.
Diğer bir ayrıntı da dosya kapsamında bahse konu çanta ile ilgili hiçbir bilgi belge (resim, video, parmak izi vs) bulunmamaktadır. Yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre polisin makul şüphe üzerine durdurduğu şüpheliye ait kişisel eşyasının (çanta, valiz vs.) el ile dıştan kontrol edebilmesi mümkündür; ancak çantayı açıp içerisine arama yapması ve delil elde etmesi açıkça hukuka aykırıdır. Kaldı ki çantaya el konulduğu iddia edilmiştir ancak buna ilişkin savcılıktan alınmış herhangi bir karar yoktur. Her halükarda bu çanta ve içerisindeki maddeler yönünden yapılan işlem hukuka aykırıdır. Ve her biri bir diğerinin devamı niteliğinde olmak üzere arama, el koyma ve delil elde etme işlemlerinin tamamı hukuka aykırıdır.
Bütün bu hukuksuzlukların peşinden çantada adres buldukları iddiasındadırlar. Burada da hukuksuzluklar zincirleme devam etmiştir. Şöyle ki:
CMK’nın 119/4. maddesine göre Cumhuriyet savcısının katılmadığı konut, işyeri veya diğer kapalı alanlarda yapılacak arama işlemlerinde o yer ihtiyar heyeti veya komşularından iki kişinin hazır bulunması gerekmektedir. Bu yukarıda da belirtildiği gibi emredici bir hükümdür. Anacak somut olayda bu hükmün açıkça ihlal edildiğini görmekteyiz. Konutta yapılan arama; Cumhuriyet Savcısı veya ihtiyar heyeti veya komşularından biri olmadan yapılmıştır. Bu yönüyle CMK 119/4’e açık aykırılık vardır. Hukuka aykırı elde edilen delillerin hükme esas alınması mümkün değildir (CMK 217/2).
Diğer bir ayrıntıda hukuka aykırı şekilde arama aşamasında herhangi bir video kaydı ve fotoğraf alınmadığı gibi ele geçirildiği iddia edilen madde ve eşyalar üzerinde ne bir parmak izi ne de DNA araştırması yapılmamıştır. Bu durumda maddelerin kime ait olduğu, kim tarafından getirildiği veya bırakıldığı hususunda hiçbir somut tespit bulunmamaktadır. Dolayısıyla tüm bu sebeplerle dosya kapsamındaki deliller hukuka aykırı elde edilmiş ve yargılamaya esas alınamaz.
IV. MÜSNED SUÇLAR YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
Müsned suçlar bakımından irdelemeye gidersek, uyuşturucu ticareti açısından; dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte nazara alındığında müvekkil sanığın uyuşturucu satma veya devretme iradesine yönelik hiçbir somut, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. maddesi uyarınca, mahkeme ancak duruşmada tartışılan ve hukuka uygun şekilde elde edilmiş delillere dayanarak hüküm kurabilir. Oysa eldeki dosyada müvekkilin, uyuşturucu maddeyi satmak, başkasına vermek veya devretmek amacıyla bulundurduğuna ilişkin ne bir iletişimin tespiti, ne bir müşteri beyanı, ne de alışverişe veya aracılığa işaret eden herhangi bir somut veri vardır.
Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinde düzenlenen “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Ticareti Yapma veya Sağlama” suçunun maddi unsurları;
maddenin başkasına verilmesi, devredilmesi, satılması veya satılmak üzere bulundurulması,
bu fiillerin kazanç saikiyle işlenmesi,
ve failin bu fiilleri bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesidir.
Oysa somut olayda müvekkilin üzerinde veya ikametinde ele geçtiği iddia edilen maddelerin satışa sunulduğuna veya başkasına verilmek üzere hazırlandığına dair hiçbir delil yoktur.
Yine Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin yerleşik kararlarına göre, “yalnızca madde bulundurmak veya çeşitliliği fazla miktarda maddeye sahip olmak tek başına ticaret suçunun oluştuğu anlamına gelmez” (Yarg. 10. CD, 2021/1678 E., 2021/6420 K., 15.12.2021).
Yargıtay’a göre, “satmak” suçunun tamamlanması için tarafların iradelerinin alım-satım konusunda birleşmesi yeterli olmayıp, zilyetliğin veya mülkiyetin intikali, yani uyuşturucu veya uyarıcı madde üzerindeki fiilî hâkimiyetin alıcıya geçmesi gerekmektedir. Dosyada böyle bir fiilî devre, satış ilişkisi veya alıcıya yönelik aktarım delili bulunmamaktadır.
Dolayısıyla isnat olunan TCK 188 kapsamındaki suçun maddi ve manevi unsurları oluşmamış, isnadın şüpheden uzak, kesin delillerle ispatı sağlanamamıştır.
Bu haliyle mahkûmiyet kararı, CMK 217/2 hükmü gereği “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine açıkça aykırıdır.
V. CEZA MİKTARININ TAKDİRİNDEKİ HATALAR
1. “Sanığın, dosyaya yansıyan suç işlemeye eğilimli olumsuz sosyal kişiliği ,fiilin icrasının ardından kaçması nedeniyle dosyayı sürüncemede bırakmaya matuf pişmanlık içermeyen hal ve davranışları ile yabancı uyruklu olup Ülkemizde ikamet eden sanığın ıslah edilmesi hususunda doğan kamu yararı birlikte dikkate alınarak herhangi bir sebep görülmediğinden TCK’nın 62. Maddesi uyarınca cezasında takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına,” gerekçesiyle takdiri indirim yapılmaması hukuka aykırıdır
Mahkeme, müvekkilin “kaçması, saklanması ve dosyayı sürüncemede bırakması” gerekçesiyle cezada takdir indirimi yapmamıştır. Ancak müvekkil hiçbir surette kaçmamış, aksine Türkiye’de açık adresinde, Bursa Şehir Hastanesi’nde refakatçi olarak resmen çalışmıştır. Eğer kaçmak isteseydi, üç yıl boyunca ülkesine dönmemesi mümkün olmazdı.
Bu nedenle kaçtı veya saklandı değerlendirmesi somut olgulara dayanmamakta, sadece varsayıma dayalıdır. Bu durum, TCK 61 ve 62’nin uygulanmaması bakımından açık takdir hatasıdır.
2. TCK m.62’ye göre takdiri indirim uygulanmaması hatalıdır. Müvekkilin sabıkasız oluşu, düzenli işi, sabit ikameti ve duruşmalardaki saygılı tutumu dikkate alınmadan TCK 62 uygulanmamıştır. Mahkemenin “suç işlemeye eğilimli olumsuz kişilik” değerlendirmesi soyut olup hiçbir somut veriye dayanmamaktadır. Bu nedenle TCK 62’nin uygulanmaması, orantısız ve gerekçesizdir.
VI. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda arz ve izah edilen res’en tespit edilecek nedenlerle;
- Temyiz dilekçemizin KABULÜNE, Temyiz yargılamasının DURUŞMALI olarak yapılmasına,
- Müvekkilin uzun süredir tutuklu oluşu, CİDDİ HASTALIKLARININ VAR OLMASI VE PSİKOLOJİSİNİN BOZULMASI ( ACİL TALEBİ ), sabit ikameti ve düzenli işi nazara alınarak TUTUKLULUK HALİNİN KALDIRILMASINA / TAHLİYESİNE
- Ankara Bölge Adliye Mahkemesi …. Ceza Dairesinin …, … … tarihli kararının BOZULMASINA,
- Sanık müvekkil ….’un BERAATİNE,
karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim.
Sanık Müdafii
Yukarıda yer verilen temyiz dilekçesi örnek olarak sunulmuş olup her somut olayın özelliğine göre temyiz dilekçesi hazırlanarak ilgili makamlara sunulması gerekmektedir.
SIRADAKİ MAKALEMİZ :





